28 Ekim 2012 Pazar

ANNEM...Benim için bu yıl hüzün Eylül ayında başladı...

Benim için bu yıl  hüzün Eylül ayında başladı ve Ekim ayında devam ediyor .
Çünki annemin kaybettiğimin üzerinden Ekim ayının sonun'da bir yıl olacak .Bir yıl ama sanki dün gibi her gün her şekilde aklım'da. Günlük yaşantımın içinde adım attığım her yer'de.
Giritli olmamız.
Anne ve babadan ne gördüysek gelenek göreneklerimizi devam ettirmeye çalışırız .Giritli ailelerde gelinler ve dağmatlara çok büyük saygı  vardır. Güzel geçim olsun istenir.Evlatların arasında asla  ayrım yapılmaz .Kızları çok evcimen yetiştirir anne .Evini çekip cevirsin çocuklarını iyi yediştirsin isterler .Erkekleri ise eşlerine çok saygılı olurlar el üsttünde tutarlar evlerinde her zaman bir düzen vardır.İşte bizler'de böyle bir kültürde büyüdük
Canım annnem  Canm babam onları çok özlüyorum.......
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İkisi içinde çok önemli bir gündü .Biz 4 kardeşiz her yıl en yeni elbiselerimizi giyinip mutlaka bayrama giderdik.babamı  oradan bize bayraklarımızı alırdı. Her taraf zaten bayraklarla donanırdı.
İşte anneciğim çok değer verdiği  29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI 'nın  30 Ekime bağlandığı  ilk saatlari saat 01:00 de hayata gözlerini kapattı .O gün ben şehir dışında bulunuyordum malesef son nefesinde yanında değildim.Yüzünü açıp öptüğümde o kadar mutlu ve huzurlu görünüyordiki sizlere anlatamam  .Bu gün CUMHURİYET BAYRAMI her zaman mutlu olunmalı der gibiydi .Hani yine anneciğim bize bu günün önemini yüzünün ifadesi ile anlatıyordu ..
29.10.2011  RUHUN ŞADOLSUN NUR İÇİNDE UYU ...Her zaman güzel anılarınla yaşıyorum seni çok seviyorum ...

26 Ekim 2012 Cuma

BİLAL TÜRKOĞLU’NUN GİRİTLİCE YAPTIĞI KONUŞMANIN TÜRKÇE ÇEVİRİSİ



BİLAL TÜRKOĞLU’NUN GİRİTLİCE YAPTIĞI KONUŞMANIN TÜRKÇE ÇEVİRİSİ____Tercüme için çok teşekkür ederiz TANAŞ CİMBİŞ bey emeklerinize sağlık.....

0.01 Agios Nikolaos’ta Söz ve Sanat Günleri Bilal Türkoğlu

Size İzmir, Ayvalık, Kuşadası, evim Kuşadası’nda, Söke, Antalya, Afyonkarahisar ve Ankara’dan selamlar getirdim.0.30 Girit’te akrabalarınız var mı?Girit’te 1. dereceden kuzenlerim var, eskiden biz Giritli siz Küçük Asyalı iken, şimdi biz Küçük Asyalı siz Giritli oldunuz. Giritliyim çünkü babam ve annem İraklio’da doğdular, babam Haraki, annem Astriçi köyünde, her ikisi Mesara bölgesindedirler. 1.08 1. dereceden kuzenlerim var, mübadele zamanında köyde bıraktıkları amcamın çocukları. Ona mülklerimiz kaybolmasın kal, Anadolu güzelse seni de oraya alırız, değilse biz de döneceğiz dediler. Zavvalılar bunu turistik seyahat zanetmişlerdi, bir felaket olduğunu bilmiyorlardı. 1.44 Daha sonra amcamı buldum. Bıraktıklarında müslümandı adı Kadem idi bulduğumda hristiyan olmuş adı Lefteris Zaharyulakis olmuş. 2.06 Ben 30 yıl Girit’te gidip geliyorum. Girit’ti ilk kez Agios Nikolaos’un limanında tanıdım. Annem ve babam İrakliolu, ben Agios Nikolaosluyum çünkü Girit’le bu limanda tanıştım. 30 yıl Girit’te gidip geliyorum, çok iyi arkadaşlarım var, onlarda Anadolu’yu ziyaret ediyorlar. Elden ne geliyorsa yapıyoruz, çok samimi dostluğumuz var. 30 yıldır Türk – Yunan dostluğu için birşeyler katığımıza inanıyorum. Beni tanıyanlar selam verir bende tanıdıklara aynı karşılığı veriyorum. Eskiden beri ilişkilerimiz iyi idi.3.10 Anne ve babamın büyük olmıyan köylerinin yarısı Türk yarısı Rumdu, camiisi yoktu yanlız bir kilisesi ve küçük bir okulu vardı. Babam sonra İraklio’ya inip orda tahsil gördü. Orda yaşadı çünkü teyzemin kocasının Valde Camiide kahvehanesi vardı. Sonra Pire’de askerlik yaptı. 4.00 Dedem 3 kardeştiler, mübadelede adı İbrahim Ağa olanını gemi ile önce İzmir’e ordan eski adı Kasaba olan Turgutlu’ya gönderdiler ve orda yerleşti. Başka bir gemi ile Hüseyin amcamı Mersine ordan Adana’ya gönderdiler, sonunda Dörtyol’a yerleşti ve günümüze kadar onun çocuk ve torunları Dörtyol’da yaşıyorlar. 4.52 Dedem, teyzem, ninem ve çocukları Bursa’ya yakın Mudanya’nın Gemlik limanına gönderdiler. Babam askerlikten sonra Kos adasından Bodrum’a geçti ve Söke’ye geldi. 5.26 Gemlik’te sıtma hastalığından çocukların öldüğünü gören dedem korktu ve teyzemi de alıp Sökeli oldular. Dedemin adı Harakıano Mehmet Ağa idi. Biz başka, biz Giritli idi. Anadolu’da mahalemiz ayrı idi. Büyüdüğümüz Söke’de ayrı mahalemiz vardı. Girit mahalesi denirdi. Giritliler kendi aralarında evlenirlerdi. 6.11 Düğünde lira ve keman baş rölde idi. Daha sonra bunlar yok oldu artık onlar anılarda kaldı.6.26 İlk defa 1980 de geldim babam ve annemin köylerine gittim ikisinin de evini buldum. Döndüğümde rahmetli annem bana sordu: ‘’Köye gittin mi?’’ ‘’Evet anne gittim’’ ‘’Evimi buldun mu?’’ ‘’Buldum’’ Ağlıyarak ‘’Gel evimi görmuş gözlerini öpeyim’’Giritli öleceğini anladığı zaman ‘’Kriti mu’’ derdi başka bir şey demezdi. Girit’ti çok seviyorlardı. 7.17 Çok teşekkür ederiz.7.24 Tahsili değilim, bildiklerimi size yazılı değil canlı olarak anlattım.Tahsil hiç mühim değil, siz kalben konuştunuz ve size çok teşekkür ediyoruz.7.47 Bunları biliyoruz, yaşadık. Eskiden Giritlilere çok büyük yalancı derlerdi. Biz yalancı değildik. Bir Giritli anlatıyor: ‘’Girit’te bizim çok büyük bir zeytin ağacımız vardı dalları denize sarkıyordu. Hacifotinos ona sordu: ‘’Zeytinleri nasıl topluyordunuz?’’ ‘’Kayıkla altına girip sopalarla döve döve’’ 8.26 ‘’Girit’te tren yolunu açarken, halbuki tren yok, önümüze çok büyük bir zeytin ağacı çıktı çocuklar ne yapalım, ne yapalım derken çareyi bir tünel kazıp ağacı kesmeden trenin geçmesini sağladık.’’ Eskiden Giritliler çok yalan söylediklerini derlerdi, fakat iyi Giritliler de vardı. Okuması olmıyan biri Erotokritos destanını ezberden söylerdi. Sağolun, sağlıklı ve kuvvetlı kalın. Çok teşekkür ederiz.

https://www.facebook.com/groups/28288170200/permalink/10152215398195201/

11 Ekim 2012 Perşembe


  Girit hiçbir yere benzemez…

Pek değerli dostlar;

Charles Perry adlı zatı yakından izlerim, gerçekten de memleketimizin iyi dostudur. Ama bir insanın memleket dostu olması gerçekleri saptırdığında, ya da kendisine yanlış verilmiş bilgiyi aynen aktardığında ona hoşgörü ile yaklaşmamızı gerektirir mi?

Benim asıl derdim, Girit meselesine gelince;

Girit hiçbir yere benzemez... Girit kökenli bir ailenin ferdi olarak aktarayım: Antik çağdan Venediklilere, Osmanlılara ve bugünkü Rumlara kadar uzanan süreçte yemek birikimlerinin birbirine karışması kaçınılmazdı. Köklerini, Minoenlere kadar uzandıranlarla tanıştım Sitia kentinde. Girit'te hala adanın Yunanistan'dan ayrılması için kurulmuş legal bir parti yaşamını sürdürüyor. İllegal ayrılıkçıkların II. Dünya Savaşı'nda Almanlara karşı verilen mücadeleden beri varlıklarını sürdürdüğüne inanılır. Ayrıca dikkatli bir göz bugünkü Heraklionluların kıta Yunanistan’ında yaşayanlardan da, bizim komşu Ege adalarındakilerden de hayli farklı davranış biçimlerine, farklı yemek biçimlerine sahip olduğunu hemen görebilir. Hanya biraz daha Venediklidir, Resmo biraz daha Türktür, ama Ag. Nikolas ve Sitia kentleri Yunanlıdır...

Öte yandan- kıyasıya özetle-;
Osmanlı'nın Girit'e gönderdiği aileler -genellikle- klasik Sünniler değildi. Hanya'da Bektaşi, Resmo'da Mevlevi, Kandiye'de (Şimdilerde Heraklion) ise Mevlevi ve Bektaşiler vardı. (Kandiye'deki Mevlevi Dergahı bugün Neaalasata- Yeni Alaçatı derneği olarak kullanılıyor) Yani Osmanlıda "kendi karakoyunlarını" göndermişti Girit'e... Onlar da yemek kültürlerini taşıdı adaya... Ama aralarında Türk kadını pek azdı, erkek gruplar gitti (erkekler ne kadar yemek kültürü taşıyabildilerse...) Girit'e ve oradaki Venedikli Katolikler ile Ortodoks Rum kadınlarla hayatlarını birleştirdiler. Çocuklar ise "ana" dillerini konuşan Müslümanlardı... O zamana kadar tere-sadeyağı, susam yağı kullanan Türkler aniden yoğun olarak zeytinyağı kullanmaya başladılar... Özellikle Karaman tarafından gelenler zeytin ağacını ilk kez Girit'te görmüşlerdi...

Bugün de 1923'te gelmiş Anadolu kökenli Ortodokslarla, yerli Ortodokslar birbirinden farklı kültürleri temsil ederler... Bu yemeklerine de yansır... Örneğin geçen yıl ilk kez gittiğim Nea Halikarnassa'da (Bodrum kökenli Rumların kurduğu köy) Mazı'daki, Gümüşlük'teki gibi zerdeçal ile pişiriyorlardı yemeklerini... Hanya'da bizim Ayvalık'taki, Cunda'daki ot yemeklerini aynen görürsünüz, Heraklion'da asla aramayın bulamazsınız...

Bu konu çok uzun bir tartışmaya yol açabilir. Ama sonuçta Anadolu'daki gibi Girit'te de bütün kültürler birbirine karışırken nadir örneklerde de olsa bazı tatlar bölgesel olarak korunabilmiştir. Kuzey İtalya'dan, Anadolu'nun göbeğine uzanan geniş bir coğrafyanın tüm izlerini görebilmek mümkündür Girit'te... Zaten öncelikli belirleyici de coğrafya değil midir?

Sağlıklı, lezzetli, mutlu yıllar dileklerimle...


Nedim Atilla







http://www.focafoca.com/default.asp?sayfa=31&id=1083

10 Ekim 2012 Çarşamba

Giritli limon ağacın nerede.?



Kilitli dudakları açılmaz.
Heybetli Giritli yıkılmaz.
Bu gemi Hanyaya varmaz.

Giritli limon ağacın nerede.?

Giritli ağzını bıçak açmaz.
Kederli üzüntüden uyumaz.
Bu gamı yürek taşımaz

Giritli limon ağacın nerede.?

Tepkili acısını sığdıramaz.
Dönüp Giritine bakamaz.
Dağ dağa kavuşmaz.

Giritli limon ağacın nerede.?

Mübadele ona yaramaz.
Ağlamakla acısı kapanmaz.
Giritli Giritle buluşmaz.

Giritli limon ağacın nerede.?

Yıllar geçenleri unutturmaz.
Anlatmakla onlar bıkmaz.
Torunlar bunları anlamaz
Giritli limon ağacın nerede.?


Hakan Özüçelenk

8 Ekim 2012 Pazartesi

GİRİTLİ GÜZEL





GİRİTLİ GÜZEL
Bir umutsun, boş meşakkatler arasında,
Bir gelir, bir giderdin aklıma bin türlü.
Yüreğim çırpınır, yanardı gün batarken,
Hayalin gerçeğe döner yıldızlar gibi.
Koşar sarılırdım, ruhunun gün şavkına.

Şiir yazdım sana, mum ışıkları yetmedi,
Senin gibi güzel bir daha gelmez, gelmedi.
Afroditler görmeden yerin dibine girdi.
Sana imanım dedim, kutubem dedim dilber,
Sen emsalsizsin, ecemsin ey Giritli Güzel!

Saçlarını bastım bağrıma, kokuna hasretim,
Hasretlere sarılmak varmış, kavuşmak uğruna.
Seni arar gözlerim, ağlaşır dilsiz tutkular,
Gündüzler de ağlardı, geceleri sevdim seni.
Sen sevdamın resmisin, baharımın sahibisin.

Yüreğimin ta içine sokulurdun canım derken,
Çaresiz yakalardın, gözü dönmüş azrailimi.
Bir bir düşerdi korkusundan, kanatlarım yanıma,
Bir tek sana ağlardım gizlice, sessiz, iki büklüm.
Azrail benim ama öleceksem senle öleyim.

Gün gibi uyanırdın, tatlı uykulardan kısık gözlü,
Güneş gibi ısıtırdı, yüreğime bakan gözlerin,
Yanardı bir çırpıda, bedenime dokunsa ellerin.
Melekler imrenirdi halene, nur vururdu yüzüne,
Periler hayrandı, yüreğinin nadide sevdasına.

Fırtınada çaresiz hırpalanmış gemiydim kucağında,
Mum ışığında yorulurdu titrerken sevişmelerimiz.
Bir perişanlık, susamışlık içinde geçerdi uykular,
Masum uykunun cazibesi ki, yosma cilvesinde yoktu,
O kadar saf, o kadar sade ve sıcaktı samimiyetin. 


Sinan Oğuzhan