30 Mart 2012 Cuma
PENCERE VE GÜN IŞIĞI
29 Mart 2012 Perşembe
HAYATIN EN HÜZÜNLÜ ANI
"Hiçbir güç, düş gücü kadar güçlü değildir."
"Hiçbir güç, düş gücü kadar güçlü değildir."
Genç yönetmen yeni filmi için yüzü düzgün, kamera karşısında rahat, düş gücü gelişkin bir kadın oyuncu arıyordu.
Gazeteye ilan vererek adayları davet etmişti.
Gün boyu peş peşe girdiği mülakatlardan yorgundu.
O, kendine yeni bir kahve koyarken, sıradaki oyuncu adayını içeri aldılar.
Alımlı genç kız, yüzünde meraklı bir tebessümle deneme kamerasının
karşısına oturdu ve yönetmenle sohbete başladı.
Adı Emile Muller'di.
Kısa hasbıhalden sonra yönetmen değişik bir şey denemiş olmak için
"Çantanızı açıp bana içindekileri birer birer anlatır mısınız?" dedi.
Genç kız arkadaki çantaya uzandı.
Fermuarını açtı.
Önce eline gelen iri kırmızı elmayı çıkarıp anlattı:
"Bu elmayı sabah tezgah başında meyvelerini parlatırken gördüğüm manav hediye etti. Çok iştahlı bakmış olmalıyım."
Sonra bir kitap çıkardı.
Henüz kitabın ilk sayfalarında olduğunu ve okuduğu satırlardan çok etkilendiğini anlattı. Romanın baş kahramanının dalaverelerinden söz etti.
Ardından bir gazete çıkardı:
İş aranıyor ilanını orada okumuştu. Listede, başvuracağı başka işler de vardı.
Sonra makyaj çantası, ajandası ve not defteri...
Yönetmen, bu sonuncudan rasgele bir sayfa çevirip okumasını isteyince defteri açıp mahcup bir edayla okudu genç kız...
Özel duygulardı okudukları...
Derken çantanın gizli bölmesine attı elini...
Oradan iki fotoğraf çıkardı.
Biri uyuyan genç bir adam fotoğrafıydı:
"Sevgilim" diye açıkladı:
"Fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez de... Ancak uykudayken çekebiliyorum fotoğrafını..."
İkinci fotoğrafın annesinin evlenmeden önceki hali olduğunu söyledi. O
halini şimdikinden daha çok seviyordu.
Genç kızın, çantadan çıkarıp büyük doğallıkla anlattığı her bir nesne, bir yapbozun parçaları gibi onun hayatından kesitler sunuyordu..
* * *
Bu oyun, 15 dakika kadar sürdü.
Sonunda yönetmen Emile'e teşekkür etti.
Çıkarken kapıdaki görevliye telefonunu bırakmasını söyledi.
"Arkadaşlar gelecek hafta sizi arar" dedi.
Emile çıkarken, yönetmenin asistanı girdi içeri...
Dışarıda bekleyen daha pek çok aday vardı.
Yönetmen gerindi.
Kısa bir mola vermek istediğini söyledi.
Hala aradığını bulamamıştı.
Yeni bir kahve doldururken karşısındaki sandalyeye asılı çantaya ilişti gözü...
Biraz önce içindekilerin birer birer anlatıldığı çantaydı bu...
Telaşla asistanını uyardı:
"Giden kız çantasını unutmuş, hemen koşup yetiştirsene..."
Asistan kız sandalyeye baktı ve "Yoo... O benim çantam" dedi.
Yönetmen, koltuğundan ok gibi fırlayıp kapıya seğirtti.
Aradığı oyuncuyu bulmuştu.
* * *
20 dakikalık bu siyah - beyaz Fransız film, 10. Avrupa Filmleri Festivali'nde .
Kısa filmin adı, filmdeki kızın adı:
"Emile Muller"
Yönetmeni:
Yvon Marciano...
Konusu:
"Hiçbir güç, düş gücü kadar güçlü değildir."
Genç yönetmen yeni filmi için yüzü düzgün, kamera karşısında rahat, düş gücü gelişkin bir kadın oyuncu arıyordu.
Gazeteye ilan vererek adayları davet etmişti.
Gün boyu peş peşe girdiği mülakatlardan yorgundu.
O, kendine yeni bir kahve koyarken, sıradaki oyuncu adayını içeri aldılar.
Alımlı genç kız, yüzünde meraklı bir tebessümle deneme kamerasının
karşısına oturdu ve yönetmenle sohbete başladı.
Adı Emile Muller'di.
Kısa hasbıhalden sonra yönetmen değişik bir şey denemiş olmak için
"Çantanızı açıp bana içindekileri birer birer anlatır mısınız?" dedi.
Genç kız arkadaki çantaya uzandı.
Fermuarını açtı.
Önce eline gelen iri kırmızı elmayı çıkarıp anlattı:
"Bu elmayı sabah tezgah başında meyvelerini parlatırken gördüğüm manav hediye etti. Çok iştahlı bakmış olmalıyım."
Sonra bir kitap çıkardı.
Henüz kitabın ilk sayfalarında olduğunu ve okuduğu satırlardan çok etkilendiğini anlattı. Romanın baş kahramanının dalaverelerinden söz etti.
Ardından bir gazete çıkardı:
İş aranıyor ilanını orada okumuştu. Listede, başvuracağı başka işler de vardı.
Sonra makyaj çantası, ajandası ve not defteri...
Yönetmen, bu sonuncudan rasgele bir sayfa çevirip okumasını isteyince defteri açıp mahcup bir edayla okudu genç kız...
Özel duygulardı okudukları...
Derken çantanın gizli bölmesine attı elini...
Oradan iki fotoğraf çıkardı.
Biri uyuyan genç bir adam fotoğrafıydı:
"Sevgilim" diye açıkladı:
"Fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez de... Ancak uykudayken çekebiliyorum fotoğrafını..."
İkinci fotoğrafın annesinin evlenmeden önceki hali olduğunu söyledi. O
halini şimdikinden daha çok seviyordu.
Genç kızın, çantadan çıkarıp büyük doğallıkla anlattığı her bir nesne, bir yapbozun parçaları gibi onun hayatından kesitler sunuyordu..
* * *
Bu oyun, 15 dakika kadar sürdü.
Sonunda yönetmen Emile'e teşekkür etti.
Çıkarken kapıdaki görevliye telefonunu bırakmasını söyledi.
"Arkadaşlar gelecek hafta sizi arar" dedi.
Emile çıkarken, yönetmenin asistanı girdi içeri...
Dışarıda bekleyen daha pek çok aday vardı.
Yönetmen gerindi.
Kısa bir mola vermek istediğini söyledi.
Hala aradığını bulamamıştı.
Yeni bir kahve doldururken karşısındaki sandalyeye asılı çantaya ilişti gözü...
Biraz önce içindekilerin birer birer anlatıldığı çantaydı bu...
Telaşla asistanını uyardı:
"Giden kız çantasını unutmuş, hemen koşup yetiştirsene..."
Asistan kız sandalyeye baktı ve "Yoo... O benim çantam" dedi.
Yönetmen, koltuğundan ok gibi fırlayıp kapıya seğirtti.
Aradığı oyuncuyu bulmuştu.
* * *
20 dakikalık bu siyah - beyaz Fransız film, 10. Avrupa Filmleri Festivali'nde .
Kısa filmin adı, filmdeki kızın adı:
"Emile Muller"
Yönetmeni:
Yvon Marciano...
Konusu:
"Hiçbir güç, düş gücü kadar güçlü değildir."
Etiketler:
düş gücü kadar güçlü değildir.,
Hiçbir güç
Konfüçyus,
Konfüçyus,
bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle
göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti.
Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada
tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları
arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve
şöyle dedi: "Elmayı vazodan çıkarmayı başaran
öğrenci, elmayı yiyebilir." Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı
ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya
çalışıyor, ama başaramıyordu. "Elimi çıkaramıyorum!" Konfüçyus, "Elmayı
sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün
olmayacaktır," dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama
sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde
şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda
sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi.
Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi
gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus,
"Fakat bu, göründüğü kadar basit değil," dedi. Elmayı havada tutuyordu
konuşurken.
"Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."
"Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."
TANRININ KAHVESİ
TANRININ KAHVESİ
Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.
Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör
mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.
Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler :
'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız. Sunu bir düşünün: Hayat kahvedir. Is, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayati tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa odaklanarak Tanrının sunduğu kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın!
En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler.
Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.
27 Mart 2012 Salı
Hayat
Hayat bir sevdadır… Onu yaşa!
Hayat bir hediyedir… Onu al!
Hayat bir bilmecedir… Onu çöz!
Hayat bir fırsattır… Onu yakala!
Hayat bir şarkıdır… Ona eşlik et!
Hayat bir bahçedir… Onu der!
Hayat bir iyiliktir… Ona karşılık ver! …
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
Çünkü…
Samimi bir sevginin yerini başka ne tutabilir bu hayatta…
Birine karşılıksız iyilik etmenin hazzını başka hangi şey yaşatabilir insana…
Hangi intikam daha güçlüdür kötülüğe iyilikle cevap vermekten…
İnsan yaşadıkça zaten, vazgeçemeyiz ki sevmekten…
Biliyorsun, küçücük bir tebessümle değişebilir bütün dünya bir anda…
Biliyorsun, insanlığımız büyüdükçe büyür iyiliğin sıcacık kucağında…
İyilik üzerine yazılar, hikâyeler, şiirler, öneriler, güzel sözler ve daha neler neler…
Hadi, kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
~Shakespeare~
-Can YÜCEL
Yormak istemiyorum artık kimseyi, yorgunum zira..
Kelimeleri yan yana getiresim yok kendimi anlatmak için.
Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için..
Hiç söylenmemiş sözler duymaya ve yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var.
Yetmiyor bildiklerim...
-Can YÜCEL
Türkiye rumlarının da eskiden sıklıkla kullandığı yunancası"kai afto ta perasi ya hû" bu da geçer ya hu)
Türkiye rumlarının da eskiden sıklıkla kullandığı yunancası"kai afto ta perasi ya hû" bu da geçer ya hu)
Sultan Mahmut, bir gün tüm vezirlerini toplayıp, " Bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki, ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim " diye buyurmuş ...
Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.
Sultan Mahmut " Tamam işte bu" demiş...
Yüzüğün üzerinde ; "Bu da geçer ya Hu " yazıyormuş...
Hattatlar bu lafı çok sevmişler ve eserlerinde sıkça kullanmışlar.
Günümüzde bile latin harfleriyle yazılıp, duvarlara asılmıştır.
Örnek yazı ise bir Ambigram'dır. Yani 180 derece çevrildiği zaman bile değişmeyen yazıdır...
http://farm1.static.flickr.com/236/
Gün batımı
Gün batımı çökmüştür yüreğine
Ne karanlık ne de tam ayrılık
Orada bir yerde
Özlem
Acı
Anı
Bir ömür geçmiştir artık
Ne gece olmoştur ne sabah
Sızı
Sır
Sonsuz bir sessizlik sonra
Handan Gökçeğin (ah mana mu) kitabından
ANI İYİ YAŞAMAK VE GÜZEL ANILARA SAHİP OLMAK
ANI İYİ YAŞAMAK VE GÜZEL ANILARA SAHİP OLMAK
Geçmiş, adı üstünde geçip gitmiştir. Pişmanlığımız yaptığımız yanlışlığı düzeltebilir mi? Sanmıyorum… Pişmanlık ifadesi olan keşke demek yerine bir daha ki sefere …. diyebiliriz. Geçmiş yaşantılarımızdan dersler çıkarıp ileriye dönük kararlar alabilir ve hatalarımızı tekrarlamayabiliriz.
Gelecekle ilgili niçin bu kadar kaygı duyuyoruz? Kaygılanmanın bize ne yararı olabilir ki? Yarardan çok zarar verir diye düşünüyorum. Gelecekle ilgili planlar yapıp bunları uygulayabiliriz.
Bugünü nasıl yaşayalım ki? Geçmişimizde geleceğimizde iyi olsun. Günü, belirleyeceğimiz kişisel kuralları ve ilkelerimizi uygulayarak, bu süreç içerisinde kendimizi denetleyerek yaşayalım…
ANI İYİ YAŞA, ANILARIN GÜZEL OLSUN
Ahmet H. HATİPOĞLU
Etiketler:
ANI İYİ YAŞAMAK VE GÜZEL ANILARA SAHİP OLMAK
16 Mart 2012 Cuma
GÜNÜN SÖZÜ
HeRkesi biR defa,
BaziLaRini heR zaman
aLdatabiLiRsiniz.
Ama; heRkesi heR zaman
aLdatamazsiniz.
AbRaham LincoLn
HAYIRLI CUMALAR.... Ne Ekersen Onu Biçersin
HAYIRLI CUMALAR....
Ne Ekersen Onu Biçersin
Arif ol kimseyi, düşürme zora
Tamahkârlık etme, kalırsın dara
İyiyi kötüyü, kendinde ara
Engelleri kuşlar, gibi uçasın.
Susamışa su ver, kansın yüreği
Aç olanı doyur, dinin gereği
Işık ol aydınlat, aklın ereği
Hak katında çiçeklenip açasın.
Engin tut gönlünü, kibirle uçma
Alemi dost bilip, sırrını açma
Dünyayı verseler, özünden geçme
Söz içinde söz var, deyip seçesin.
Ben bir söyleyeyim, sen anla bini
Düşün taşın öyle, yaşa bu günü
Garanti edemez, kimse yarını
Her ne eker isen, onu biçesin
Bu dünyaya kimse, kalmadı direk
Emek verilmeden, olamaz yemek
Mazlumdan ah alma, korumaya bak
Sırat köprüsünü kolay geçesin.
Hatice AK/08.12.201
Ne Ekersen Onu Biçersin
Arif ol kimseyi, düşürme zora
Tamahkârlık etme, kalırsın dara
İyiyi kötüyü, kendinde ara
Engelleri kuşlar, gibi uçasın.
Susamışa su ver, kansın yüreği
Aç olanı doyur, dinin gereği
Işık ol aydınlat, aklın ereği
Hak katında çiçeklenip açasın.
Engin tut gönlünü, kibirle uçma
Alemi dost bilip, sırrını açma
Dünyayı verseler, özünden geçme
Söz içinde söz var, deyip seçesin.
Ben bir söyleyeyim, sen anla bini
Düşün taşın öyle, yaşa bu günü
Garanti edemez, kimse yarını
Her ne eker isen, onu biçesin
Bu dünyaya kimse, kalmadı direk
Emek verilmeden, olamaz yemek
Mazlumdan ah alma, korumaya bak
Sırat köprüsünü kolay geçesin.
Hatice AK/08.12.201
15 Mart 2012 Perşembe
Merhaba anne, Yine ben geldim.
Merhaba anne,
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktımda geldim.
Annelerde babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder" demişti de
Onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen,
Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde
Şuram acıyor işte şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum
Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.
Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
Bende ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi.
Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.
Bugün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam "Ben bilmem ki kızım" dedi.
Bari okula sen götür dedim.
"kızım, iş" dedi.
Bende banane dedim, ağladım.
"kızım, ekmek" dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne.
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.
Zeynep "annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş" dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.
Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Uff babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,
Çiçeklerini kim koparıyor.
İzin verme anne ne olur toprağına el sürdürme.
Eve gidince aklıma geliyor bide bunun için ağlıyorum anne. >>
Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan,
Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar ama banane kızarsa kızsın.
Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne.
Senin adın geçince sol yanım acıyor anne.
Hiç bir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne. >>
Sol yanım acıyor anne.
İşte tam şurası,
Sol yanım çok acıyor anne.
Seni çok özledim,
Anne çook...
Şair: Ayla Aydemir
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktımda geldim.
Annelerde babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder" demişti de
Onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen,
Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde
Şuram acıyor işte şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum
Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.
Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
Bende ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi.
Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.
Bugün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam "Ben bilmem ki kızım" dedi.
Bari okula sen götür dedim.
"kızım, iş" dedi.
Bende banane dedim, ağladım.
"kızım, ekmek" dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne.
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.
Zeynep "annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş" dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.
Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Uff babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,
Çiçeklerini kim koparıyor.
İzin verme anne ne olur toprağına el sürdürme.
Eve gidince aklıma geliyor bide bunun için ağlıyorum anne. >>
Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan,
Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar ama banane kızarsa kızsın.
Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne.
Senin adın geçince sol yanım acıyor anne.
Hiç bir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne. >>
Sol yanım acıyor anne.
İşte tam şurası,
Sol yanım çok acıyor anne.
Seni çok özledim,
Anne çook...
Şair: Ayla Aydemir
İnsanlar atıp tutar, yakalar yutarlar. ........
İnsanlar atıp tutar, yakalar yutarlar. ........
Hep laf, hep laf… İş güç yok desem, var. Hayatın tuzu biberi onlar için dedikodu. Demedi kodu olsa bile bir şeyler atıyorlar işte. :D Ha konuyu nereye getireceğim. Bazen asılsız iddaalar vardır. Arkanızdan sizi çekemeyenler ortaya bir laf atarlar. En çok önemsediğiniz insana bu laf giderse de amaca ulaşılır. Bu insan o lafa inanırsa görev de başarıyla tamamlanır. Diyeceğim o ki , eğer böyle bir şey yaşadıysanız ve görev başarılı sonuçlanmışsa o yakınım dediğiniz insana biraz uzaklaşıverin. Benim için beni karşıma geçerek tanıyan insanlar önemlidir. Sizin için de öyle olsun. Benim arkamdan söylenenlere inanacaksa işimiz var. :D
Dostlarımızı iyi seçim. Arkalarından laf söylendiği zaman onları savunabilin. Dimdik karşılarına geçip, “İnanmadım ki!” diyebilim…
Sevgilerimle. :)
Hep laf, hep laf… İş güç yok desem, var. Hayatın tuzu biberi onlar için dedikodu. Demedi kodu olsa bile bir şeyler atıyorlar işte. :D Ha konuyu nereye getireceğim. Bazen asılsız iddaalar vardır. Arkanızdan sizi çekemeyenler ortaya bir laf atarlar. En çok önemsediğiniz insana bu laf giderse de amaca ulaşılır. Bu insan o lafa inanırsa görev de başarıyla tamamlanır. Diyeceğim o ki , eğer böyle bir şey yaşadıysanız ve görev başarılı sonuçlanmışsa o yakınım dediğiniz insana biraz uzaklaşıverin. Benim için beni karşıma geçerek tanıyan insanlar önemlidir. Sizin için de öyle olsun. Benim arkamdan söylenenlere inanacaksa işimiz var. :D
Dostlarımızı iyi seçim. Arkalarından laf söylendiği zaman onları savunabilin. Dimdik karşılarına geçip, “İnanmadım ki!” diyebilim…
Sevgilerimle. :)
Etiketler:
İnsanlar atıp tutar,
yakalar yutarlar. ........
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
Hayat bir sevdadır… Onu yaşa!
Hayat bir hediyedir… Onu al!
Hayat bir bilmecedir… Onu çöz!
Hayat bir fırsattır… Onu yakala!
Hayat bir şarkıdır… Ona eşlik et!
Hayat bir bahçedir… Onu der!
Hayat bir iyiliktir… Ona karşılık ver! …
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
Çünkü…
Samimi bir sevginin yerini başka ne tutabilir bu hayatta…
Birine karşılıksız iyilik etmenin hazzını başka hangi şey yaşatabilir insana…
Hangi intikam daha güçlüdür kötülüğe iyilikle cevap vermekten…
İnsan yaşadıkça zaten, vazgeçemeyiz ki sevmekten…
Biliyorsun, küçücük bir tebessümle değişebilir bütün dünya bir anda…
Biliyorsun, insanlığımız büyüdükçe büyür iyiliğin sıcacık kucağında…
İyilik üzerine yazılar, hikâyeler, şiirler, öneriler, güzel sözler ve daha neler neler…
Hadi, kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
~Shakespeare~
Hayat bir hediyedir… Onu al!
Hayat bir bilmecedir… Onu çöz!
Hayat bir fırsattır… Onu yakala!
Hayat bir şarkıdır… Ona eşlik et!
Hayat bir bahçedir… Onu der!
Hayat bir iyiliktir… Ona karşılık ver! …
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
Çünkü…
Samimi bir sevginin yerini başka ne tutabilir bu hayatta…
Birine karşılıksız iyilik etmenin hazzını başka hangi şey yaşatabilir insana…
Hangi intikam daha güçlüdür kötülüğe iyilikle cevap vermekten…
İnsan yaşadıkça zaten, vazgeçemeyiz ki sevmekten…
Biliyorsun, küçücük bir tebessümle değişebilir bütün dünya bir anda…
Biliyorsun, insanlığımız büyüdükçe büyür iyiliğin sıcacık kucağında…
İyilik üzerine yazılar, hikâyeler, şiirler, öneriler, güzel sözler ve daha neler neler…
Hadi, kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
~Shakespeare~
Etiketler:
Kendine bir iyilik yap. Herkese Gülümse…
11 Mart 2012 Pazar
GİRİT MADİNADES Prof.Dr.HAKKI BİLGEHAN
Opu ça pao tha vasto homa apto Psiloriti
Na toskorpizo na yeni olos okosmos Kriti
Gideceğim tüm yerlere psiloritten toprak taşıyacağım
Onu serpeceğim ki her yer tüm Dünya Girit olsun
Prof.Dr.HAKKI BİLGEHAN
10 Mart 2012 Cumartesi
AĞIZ TADIYLA İÇİLEN BİR BARDAK ÇAYIN ÜSTÜNE YOKTUR…
AĞIZ TADIYLA İÇİLEN BİR BARDAK ÇAYIN
ÜSTÜNE YOKTUR…
ÜSTÜNE YOKTUR…
Düzenli tüketilen siyah veya yeşil çay felç riskinden koruyor
Günde üç bardak siyah ya da yeşil çayın, felç olasılığını önemli ölçüde azalttığı bildirildi.
California Üniversitesi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, çayın, felç ihtimaliyle mücadelede güçlü bir silah olabileceğini ve günde 3 bardak siyah veya yeşil çayın, felç riskini beşte birden fazla, yüzde 21 oranda azalttığını gösterdi.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan araştırmayı yürüten bilim adamları, siyah ve yeşil çayın, içerdikleri hücre koruyucu antioksidanlar nedeniyle benzeri faydalı etkilere sahip olduklarını söyledi.
Çayın bu anlamda vücudu nasıl etkilediği konusunda net bilgiye sahip olmak için daha fazla araştırma yapılması gerektiği belirtilirken, David Geffen Tıp Fakültesi’nde görevli Prof.Dr.Lenore Arab, çayın içindekilerin, damarların hasarını azaltabileceğine inanıldığını ifade etti.
California Üniversitesi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, çayın, felç ihtimaliyle mücadelede güçlü bir silah olabileceğini ve günde 3 bardak siyah veya yeşil çayın, felç riskini beşte birden fazla, yüzde 21 oranda azalttığını gösterdi.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan araştırmayı yürüten bilim adamları, siyah ve yeşil çayın, içerdikleri hücre koruyucu antioksidanlar nedeniyle benzeri faydalı etkilere sahip olduklarını söyledi.
Çayın bu anlamda vücudu nasıl etkilediği konusunda net bilgiye sahip olmak için daha fazla araştırma yapılması gerektiği belirtilirken, David Geffen Tıp Fakültesi’nde görevli Prof.Dr.Lenore Arab, çayın içindekilerin, damarların hasarını azaltabileceğine inanıldığını ifade etti.
9 Mart 2012 Cuma
8 Mart 2012 Perşembe
GİRİT_HANYA
Kaynakwh webhatti.com: Kaynakwh webhatti.com:
“Giritliye kız ver, kız alma” neden denmiş
“Girit erkeği, kadını kendisiyle eşit görür, eşit davranır” : “Söz hakkı verir. Kaba kuvvet ve şiddet genlerinde yoktur. Bu nedenle böyle biriyle eş olan kadın, rahat eder ve insanlığını yaşar.
Ama bu kültüre uzak olan aileler, kadını ikinci sınıf sayan, söz hakkı vermeyen ve buna rağmen şiddeti de uygulayanlar, eğer Girit kızı alırlarsa söz geçiremezler, bu tarzı ona kabul ettiremezler. Onların gözünde Girit kızı asidir.
Etiketler:
Giritliye kız ver,
kız alma” neden denmiş
8 Mart dünya kadınlar günü....
Cumhuriyetimizin odak noktasında yer alan kadınlarımız, modern ve çağdaş günlere gelmemizde önemli görevler başarmışlardır.
Kadınlar gününüz kutlu olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)