1700lü yıllarda ada
nüfusunda Rumlar ve Türkler hemen hemen eşitti. Adanın dili Rumca,
Arapça, Türkçe karışımı olan, yerel halkın Giritçe dediği dildi. Bu dil
Rumcaya yakındı. Bunun sebebi, Osmanlı idaresinin Türkçeye gerekli özeni
göstermemesiydi. İlginçtir; Giritte Türk dilinin unutulmamasını
sağlayan Horasan kökenli Bektaşi tekke ve zaviyeleriydi.
Et ve tırnak gibi
Türk ve Rumlar
arasında yıllar içinde akrabalık sayısı arttı. Et ve tırnak gibi
oldular. Ancak ne zaman Osmanlı ekonomisinde duraklama ve gerileme
dönemi başladı; Girit’te isyanlar patlak verdi. Bunda, Ortodoksların
hamiliğine soyunan Rusya’nın payı büyüktü. 1768de Çariçe Katerina’nın
kışkırtmasıyla, ticari filoya sahip zengin tüccar Yanis Daskoloyanis
liderliğinde Rumlar (Sfakyalılar) ayaklandı.
Osmanlı isyanı
bastırdı; Daskoloyanis ve arkadaşları idam edildi ama 100 yıldır et ve
tırnak gibi yaşayan Rumlar ve Türkler arasında güven kaybı baş ladı.
Ne yazık ki yaşanılacak sonraki tarihsel süreç adanın bu iki halkını birbirine düşman edecekti.
Bunun içsel olduğu
gibi dışsal nedenleri de vardı. Öncelikle, siyasi, sosyal ve ekonomisi
altüst olan Avrupa yeniden kuruluyor; yeni ittifaklar oluşturuluyordu.
Bu nedenle 1821de
Mora Yarımadasında başlayıp Girit’e sıçrayan isyan Avrupa’dan çok destek
buldu. Bu desteğin siyasi yanı gibi kültürel yanı da vardı; Rönesans’la
birlikte Batıda antik Yunan hayranlığı başladı.
Rumların camilere,
tekkelere, çiftliklere, vakıflara saldırmasını; Türk köylülerini
öldürmesini Avrupa seyretti. Kılı kıpırdamadı.
Can güvenlikleri
kalmayan köylerdeki Müslümanlar şehirlere göç etti. Ancak Rumlar şiddeti
her geçen gün artırdı. Osmanlı, Mısırdaki Kavalalı Mehmet Ali Paşadan
yardım alarak ayaklanmayı ancak 4 yılda bastırabildi. Cephe savaşları
için eğitilen askerler küçük çetecilerle başa çıkmakta zorlanmıştı.
İsyanın bastırılması
ve Osmanlının Doğu Akdeniz’e tekrar hâkim olma ihtimali, İngilte re,
Fransa ve Rusya’nın hoşuna gitmedi. Bu üç devlet Osmanlıdan Yunanlılara,
Sırbistan ve Romanya’da olduğu gibi prenslik vermesini istedi.
Avrupa’da da büyük
bir kamuoyu baskısı vardı. Şair Lord Byron, ressam Delacroix, yazar
Victor Hugo vs. gibi aydınlar eserlerinde Yunan isyanına destek çıktı.
Kuşkusuz mesele
sanatçılarla çözülmedi; İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları Mora’daki
Navarin Limanındaki 57 Türk gemisini batırıp sekiz bin Mehmetçik’i şehit
etti.
Avrupa Konseyi
Osmanlı şaşkındı; ne
yapacağını bilemedi. Çünkü Yeniçeri Ocağını daha yeni tasfiye edip
Asakir-i Mansure Muhammediye teşkilatını kurmuştu. Savaşacak askeri gücü
yoktu.
Sonuçta Osmanlı,
Yunanistan’ın bağımsızlık talebinden vazgeçmesi ve kendisine her yıl
belli miktarda vergi vermesi karşılığında, Mora Yarımadasında Yunan
Prensliği kurulmasını kabul etti.
Aradan çok geçmedi.
Rusya da Osmanlıya saldırdı. Erzurum’u, Edirne’yi aldı. İngiltere ve
Fransa, Rusya’nın ilerleyişinden memnun olmadı. Taraflar bir masa
etrafında buluştu. Buradan ne karar çıktı dersiniz; Yunanistan’ın
bağımsızlığı!
Enosis (birleşme) için ilk adım atılmış oldu.
Girit Rumları fırsatı
kaçırmadı; Yunanistan’la birleşmek için hemen ayaklandı. İsyan bu k ez
çabuk bastırıldı. Rumlar Avrupa’dan da gerekli desteği bulamadı.
Çünkü emperyal
devletler, hasta adam Osmanlıyı nasıl paylaşacakları konusunda henüz
hemfikir değildi. Öyle ki, Osmanlı, İngiliz ve Fransızların Avrupa
Konseyine alınma sözüyle Rusya’ya savaş açtı.
Ruslar da sıcak denizlere inme hülyasından hiç kopmadı. Giritli Rumların umudu da Rusların bu hülyasıydı...
Her fırsatta ayaklandılar ve her isyanda bir siyasi hak elde ettiler. Nasıl mı?
Açılımın birinci aşaması
Genel af çıkarıldı
RUSLAR dindaşları
Yunanlıları, İngilizlere kaptırmamak için, Çar II. Aleksanderın yeğeni
Grand Düşes Olga’yı Yunan Kralı Georgios ile evlendirdi. Bu düğünde bir
dedikodu çıktı; Ruslar çeyiz olarak Girit’i Yunanlılara verecekti!
Dedikoduya o kadar inanıldı ki, Girit’in fanatik milliyetçi dağlıları Sfakyalılar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı.
16 Ağustos 1866da Selino kazasındaki Müslümanları kadın çocuk demeden öldürdüler.
Osmanlı ordusu
çetecilerin peşine düştü. Tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve
Fransa girdi. Teklifleri şuydu: Girit Yunanlılara verilemezdi ancak
Osmanlı da Girit Açılımı yapmalıydı.
Nasıl olacaktı bu açılım?
İlk şart, askeri harekât hemen durdurulmalıydı .
Ayrıca silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.
Tanıdık geliyor mu? Devam edelim:
Girit yoksuldu; ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı.
İdari reformlar da
yapılmalıydı; Padişahın atayacağı valinin biri Türk, diğeri Rum iki
yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu
kaldırılmalıydı.
Osmanlı açılımı kabul etti.
Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslümanlar, Bu açılım ne kadar güzelmiş demeye başladı.
Açılımın ikinci aşaması
Jandarma yeniden düzenlendi
OSMANLI’ nın 1878de
Ruslara yenilmesi Girit’te yeni bir ayaklanmaya neden oldu. Olan
köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; evleri, tarlaları yakıldı;
canlarından oldular.
Osmanlı ordusu yine isyancıların peşine düştü.
Ve devreye yine
Avrupalılar girdi. Onların bastırmalarıyla, diğer Osmanlı
vilayetlerinden farklı, Girit’e özel imtiyazlar tanındı; yani yeni bir
sözleşme/açılım yapıldı.
25 Ekim 1878deki bu Halepa Sözleşmesi/Açılımı şöyle olacaktı:
Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.
Vilayet genel meclisinde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.
Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.
Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak; ancak resmi zabıtlar v e dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.
Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.
Osmanlı bu açılıma da Evet dedi. Yeter ki kardeş kanı dursun diyordu.
Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimleri sırasıyla Girit’e vali atadı.
Diyeceksiniz Artık bu açılım adaya sükûnet getirmiştir!
Hayır...
Açılımın üçüncü aşaması
Avrupa’ya müdahale hakkı
1885-1888de Girit iki ayaklanmaya daha sahne oldu.
Fakat en büyük isyan 1896da oldu.
Artık taraflardan
biri asker değildi; Ağride, Kaliveste, Resmoda, Hanyada vd. 250 yıldır
birlikte yaşayan komşular birbirine silah sıkmaya başladı.
Girit yanıyordu.
Tabii yine beklenen
oldu; İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya olaylara müdahale etti.
Asayiş amacıyla savaş gemilerini Girit’e gönderdiler.
Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme/açılım dayattılar.
Girit valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı.
Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batıdan silah ve asker yardımı isteyebilecekti.
Hemen genel af ilan edilecekti.
Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı.
Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı .
Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
Başken t İstanbul’un Girit’te açılım yapmaktan başı dönmüştü.
Ancak 25 Ağustos 1896 Nizamnamesi/ açılımı Girit’ten kopuşu hızlandırdı.
Elleri silahlı Rumlar
artık şehir merkezlerinde bile gezip, kimseden korkmadan Türkleri
öldürmeye başladı. Bu cinayetler sonucu, Amcaoğlu Hüseyin, Bedeloğlu
Mehmet, Bunacuoğlu Selim Ağanın çoban oğlu, Yanatoğlu Halim, Salih
Kaziyatoğlu, Güldanoğlu Hüseyin, Muradoğlu Hasan, Osman Korethaki gibi
yüzlerce Türk öldürüldü.
Resmolu Hüseyin
Subaşaki gibi Türkler şehit edildikten sonra, hıncını alamayan asiler
tarafından kafatası bıçak ve sopalarla delik deşik edildi.
Türkler korunaksızdı.
Girit’in Hıristiyan valisi, kasten Osmanlıdan asker yardımı istemiyordu; Türklerin Girit’ten gitmesini istiyordu.
Girit’te oluk oluk Türk kanı akıyordu.
Tek tek öldürmeler
kısa zamanda toplu katliamlara neden oldu. Elida, Ahladina, Nisiya,
Balyovici, Sika, Lisinsi, Mulina, İskalavos , Handra, Akriba, Lamnon,
Ziru gibi Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Müslüman ahalisi öldürüldü.
Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık.
Hanya ve Resmo’da altmış bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu.
Giritli Müslümanlar,
açılım gereği Osmanlının Girit’e asker çıkaramayacağını anlayınca, İran
Şahı Muzafferiddin Handan yardım istedi!
Sadece Girit’te değil Yanya’daki feryatlara Avrupalının kulağı kapalıydı.
Sonunda Osmanlı, 18 Nisan 1897de Yunanistan’a savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti.
Türk ordusu Atina’ya
girecekken, Rus Çarı II. Nikolayın isteği ve İngiltere’nin baskısıyla
II. Abdülhamid Türk ordusunu durdurdu.
Yapılan barış görüşmelerinde galip Osmanlı, bırakın bir avuç toprak almayı, savaş tazminatını bile alamadı.
Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetti...
Açılımın dördüncü aşaması
Otonom ilan edildi
DİYECEKSİNİZ ki, Osmanlı ordusu, Yunanlıları yenince Girit’teki Rumlar korkup sinmişlerdir. Ne gezer!
En acıklısı Girit’te
yaşandı. Türkler, Rumları kesecek iddiasıyla Avrupa devletleri
(İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya) adaya asker çıkardı. Asayişi artık
onların askeri sağlayacaktı!
O halde Girit’te Türk
askerine gerek var mıydı? Diyorlardı ki, Osmanlı askeri gidince Rumlar
bir daha ayaklanmazdı! Gülmeyiniz, aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için
de söyleniyor...
Avrupa’nın bu kandırmasıyla Türk askeri 1898de Girit’ten çekildi.
Ada otonom ilan edildi.
Girit’in kaderi,
Avrupalılara bırakıldı. Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal
güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı .
Girit’e böylece barış gelecekti. Harika!
Tabii bu arada bir
şart daha ileri sürüldü: Girit valisini seçme hakkı Osmanlı padişahına
bırakıldı. Ancak istisnai bir durum vard ı; büyük devletlerin o valiyi
onaylaması gerekiyordu. Yoksa kendileri atama yapacaklardı. Ne oldu
dersiniz; Osmanlının karşı koymasına rağmen Prens Otto Girit Valisi
yapıldı.
Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi.
Ve Rumlar hemen adaya Yunan bayrağı çekti. Hani barış gelecekti; beyaz güvercinler uçacaktı adanın üzerinde?
Osmanlı büyük bir
diplomasi başarısıyla(!) bayrağı indirtti. Karşılık olarak, Avrupa
ülkelerinin ve Yunanistan’ın tepkisini çekmemek için, İstanbul’da
sahnelenen Girit adlı tiyatro oyununu sansürledi. Şaka gibi...
Ve sonuç
Toprak kaybı
OSMANLI, Avrupalı dört devletin oyalayıcı sözlerine, teminatlarına ve açılım masallarına hep inandı.
Bunun karşılığında Girit’i kaybetti.
Bu da şöyle oldu: 1910da Girit Meclisi Yunanistan’la birleşme kararı aldı.
Anadolu’nun birçok
yerinde mitingler yapıldı; Türkler, Girit’te savaşmak için gönüllü asker
müracaatında bulundu; Yunan malları boykot edildi, gemileri Osmanlı
limanlarına sokulmadı; Osmanlı konuyu Lahey Hakem Mahkemesine götürmek
istedi vs. vs.
Bunların pek yaptırımı olmadı.
Girit onca açılıma rağmen 1913’te Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti!
Giden toprağın yüzölçümü 8.336 kilometrekare
http://www.millidusunce.org/index.php?option=com_content&view=article&id=439:grt-olayi-masal-gb&catid=34:basn-oezetleri&Itemid=21
ALINTI:
ALINTI:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder