22 Kasım 2010 Pazartesi

TAHİR İLE ZÜHRE

TAHİR İLE ZÜHRE

TAHİR İLE ZÜHRE Geçmiş zaman ve eski günlerde, zengin ve şöhretli bir padişah vardır. Malı, mülkü, askeri; kısaca her şeyi vardır. Ancak çocuğu olmamaktadır. Doktorlara gitmiş derdine çare bulamamıştır. Bunlardan fayda göremeyince kendisini eğlenceye verip ve yaptırdığı bahçeye gidip gelmeye başlar. Birgün veziri ile çarşıda dolaşmaya çıkar. “Her k...im bana bir altın verirse, Allah da onun muradını versin.” diyen bir dilenciye para verir. Oradan ayrılıp bahçeye doğru giderler ve bir ağacın altında otururlar. İleride bir ağacın altında da yaşlı bir derviş görürler, onun yanına giderler. Derviş “Marifetlerim vardır.” deyince; padişah, gönlünden geçeni bilmesini ister. Derviş de padişah ve vezirin çocuğunun olmadığını, evlat istediklerini bilir. Bunun üzerine dervişten yardım isterler. Derviş de cebinden cebinden bir elma çıkarır ve ikiye böler. Bu elmaları yerlerse çocukları olacağını, padişahın kızı, vezirin oğlu olacağını; ama onları ayırmamalarını evlendirmelerini söyler. Padişah da vezir de çok sevinir. Akşam, elmayı yerler ve 9 ay 10 gün sonra padişahın bir kızı, vezirin de bir oğlu olur. Kızın adını Zühre, oğlanın adını ise Tahir koyarlar.

Tahir ile Zühre, birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar ve çok zeki olduklarından her şeyi öğrenirler. Fakat 10 yaşında Zühre'nin gönlü, Tahir'e düşer ve uyurken Tahir'i öper. Tahir, çok kızar çünkü kardeş olduklarını sanmaktadır. Birgün Zühre, Tahir'i yine öper ve Tahir de Zühre'yi döver. Zühre, o kadar üzülür ki Allah'a “Allah'ım benim sevgimin yarısını Tahir'e ver” diye dua eder. Böylece Tahir de Zühre'ye aşık olur.

Bu sefer Zühre kendini naza çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre, günden güne birbirine daha çok bağlanırlar. Sazlarını alıp birbirlerine türkü söylerler. Bunları gören Arap köle, padişahın karısına bunları söyler. Padişah, kızını Tahir'le evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı, kızının bir padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah, kendi gözleriyle aşıkları görmek ister ve görünce de aşıkları evlendirmeye karar verir.

Bu arada Tahir, rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığını görür ve rüyası çıkar. Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince padişah, Tahir'den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp tutuşan Tahir, Zühre'nin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zühre de olayları dadısından öğrenir ve herşeyi Tahir'e açıklar. Arap köle, bunları görünce yine padişaha haber verir. Bu sefer padişah onu Mardin'e sürer.

Mardin'de 7 yıl kalan Tahir, birgün Allah'a dua eder ve onu zindandan kurtarmasını ister. Duası, kabul olur. Zindanın açılan kapısından siyah atıyla Hızır gelir ve onu atına alıp, o uyurken Zühre'nin köşkünün önüne bırakır. Zühre, Tahir'i dadısına gönderir. O günden sonra her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler. Fakat birgün, Tahir rüyasında yine kara köpeklerin etrafını sardığını görür. Rüyası yine çıkar. Çünkü Arap köle, onları yine görmüştür. Bunu padişaha haber verir ve Tahir, üstü açık bir sandıkla Şat suyuna bırakılır.

Şat suyu kenarında da Göl padişahının sarayı vardır. Zühre, bunu bildiği için Göl padişahının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları da onu bulurlar. Ancak, Göl padişahın üç kızı da Tahir'i aşık olmuşturr ve birgün onu paylaşamadıkları için kavga ederken; Tahir, bunları duyar ve kaçar. Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca, yanında bir derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş; “aç” dediği zaman Tahir, kendisini Zühre'nin köşkü önünde olduğunu görür. Dadısına gider. Dertleşirler.

Birgün Tahir, davul zurna sesleri duyar ve dadısından Zühre'nin evleneceğini öğrenir. Kadın, esvabı ile düğüne gider. Kendini Zühre'ye tanıtır. Ertesi gün, Zühre ile anlaşırlar. Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap köle de kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle, durumu padişaha haber verir. Padişah, Tahir'i yakalatır. Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türkü söylerse affedeceğini söyler. Tahir, iki haneyi söyler; fakat üçüncü hanede Zühre'nin içeri girdiğini görünce onun ismini kullanır. Padişah da onun boynunu vurdurmaya karar verir. Cellat, Tahir'in boynunu vurmadan Tahir namaz kılıp Allah'a ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre, aklını kaçırır. Hekimler, çare bulamaz. Hatta Tahir'in etini yedirmeye çalışırlar; ama dadısından bunu öğrenen Zühre de çok kızar, Tahir'in mezarına gider. Allah'a ruhunu alması için dua eder ve ölür. Mezara gelen Arap köle de Zühre'ye aşık olduğu için kendini hançerle öldürür. Padişah, kızını Tahir'e vermediği için pişman olur; ama iş işten geçmiştir.

Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır. Arap köle de başuçlarına gömülür. Oradan geçenler, Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahir'in üzerinde ise kırmızı bir gül fidanı görürler. Arab'ın mezarında da kara bir çalı bitmiştir. Her sene aşıklar, baltalarla o çalıyı keserler; ancak çalının yine bittiğini görürler. Ziyaretgah olan mezarı da aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler...


"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte
yani yürekte..."

Nazım Hikmet RAN

Hiç yorum yok: