1600 yıllarının sonlarında 1700′lerde Girit adasına ulaşan
Osmanlılar, bu adayı ele geçirmek için harekete geçerler.Bunu da
başarırlar.Girit Adası eski dönemlerde önemli bir uygarlıktır. Mısır
uygarlığı ile bile yarışan, saraylara dayanan yönetim biçimiyle özgün ve
güçlü medeniyetler arasında sayılır.Osmanlılar adayı ele
geçirdiklerinde önemli iki olay olur. Birincisi adanın yerli halkının
bir kısmı müslümanlığı kabul eder, ancak Türkçe bilmezler ve kendilerine
has bir dil oluştururlar.Diğer gelişme Osmanlının önemli bir
stratejisidir. Kendi topraklarından bu topraklara insanlar taşımak. Daha
çok Konya dolaylarından mevlevi alayları adı altında kurulan bir
yapılanma bunda önemli rol oynayacaktır.Konya dolaylarından gelenler
adaya yerleşir ve adada ki müslamanlığı kabul eden yerli halkla
kaynaşırlar. İşte ülkemizde giritliler denilen halk bu şekilde
oluşur.İyide bu hikaye nedir, senin bununla ne ilişkin var denilebilir.
İnceledikçe ne kadar önemli bir hikaye diye bu diye hep kendime
soruyorum.Bir hikaye ki, Anadolu’nun ne kadar devingen topraklar
olduğunu anlayabilme şansını elde edebiliyorsunuz.Hüzünlü ve acımasız.
Mağrur ve mağdur.Adımdan sonraki Yağcı soyadı bile buna bağlı.Çünkü tam
bir zeytin ülkesi olan Girit adasındaki atalarımın zeytinliği ve
zeytinyağı üreten düzenekleri olduğu hep anlatılırYukarıda bahsettiğim
insanlardan birileri de baba tarafımdan benim soyağacımı oluşturuyor.
Giritte yukarıda bahsettiğim iki koldan hangisinden olduğumu
bilmiyorum.Yerli olup müslümanlığımı seçenler mi, yoksa Konya
civarlarından gidenlerin diğer halkla kaynaşması ile oluşanlardan mı?Ama
daha sonra tekrar döneceğim gibi Konya kökenli annem tarafı ile girit
kökenli babam tarafının neden bir noktada Anadolu da birleştiği bana hep
garip gelir?Konyadan Girite giden mevlevi kökenliler Anadoluya Giritli
olarak geri döndüklerinde sanki bir içgüdüyle yine Konyalıları mı buldu?
Biraz gülünç ama herhalde tesadüf…Girit Türkleri üç dalga şeklinde
Anadoluya geri dönmüşlerdir. Benim ailemin Giritten göçü sanırım 2.
dalgada 1890-1908 arası dönemdir.Bu dönem benim ailem önce önce Rodos
Adası,Kuşadası, sonra İzmir ve çevresine yerleşmiştir.En son geldikleri
yer ise İzmir, Kemalpaşa ilçesi, Armutlu beldesi.Babamın annesinin erkek
kardeşi ise Ayvalık tarafına oradan da Amerika’ya göçetmiş. Çocukken
hatırlıyorum büyük dayımız ve çocukları tatil için Türkiye’ye
geldiklerinde köyümüze, gelmişlerdi. İlk kez başka bir dil kullanan
kişileri herhalde orada görmüştüm. Amerika da milyarder
olmuşlardı.Rahmetli babamla konuştuğumumda, kendisinin Balkan savaşı
esnasında doğduğunu söylerdi. 1914 gibi. Bana da ismini veren dedem
Giritli Mustafa ve kız kardeşi Fatmanın kocası İbrahim usta, bu belde de
kunduracılıkla uğraşmaya başlamışlar. Çünkü savruldukları yurtlarından
yeni yerlere hiçbir şeysiz gelmişler. Toprakları ve zeytinlikleri
yokmuş. Dedemler çok güzel körüklü çizme yaparmış. Annemin anlattığına
göre ben o dedeme benziyormuşum. Ama o iri yapılıymış, herzaman, beyaz,
kolları hafif kıvrılmış temiz gömleği ile gezermiş. Yakışıklı, güzel bir
adam…Babam altı aylıkken, Osmanlının çökmesi ile yurtlarından edilen
ailemde yeni hayatlarında yeniden hüzün dolu günler başlar.Giritten
kovulan, Giritli Mustafa şimdi askere alınmıştır. Hemde Çanakkale
harbine. Bir daha dönmez birçokları gibi, babam öksüzdür artık. İngiliz
emperyalistleri kuduz köpek gibi saldırdığında kaybetmişler onu, sadece
haberi gelmiş bedeni değil…İşte bu topraklar, Anadolu böyle bir yer,
Giritten, yurdundan edil, yeni geldiğin yurdunda Çanakkale’de şehit ol,
hemde binlerce kilometre ötelerden gelen Anzak askerlerinin
kurşunuyla..Hep dedemi özlemişimdir, bende çocukken anlatılanlardan
oluşmuş bir silueti gözlerimin hep önündedir nedense onu tanır gibiyim.
En son Genel Kurmay Başkanlığının Çanakkale şehitleri için bir bilgi
listesi hazırladığı ve yayınladığını duyduğumda içime sevinç ve hüzün
doldu. Dedemle ilgili somut bir bilgi… Benim için dünyalara
değerdi.Dosyayı hızla indirdim, İzmir’i, Kemalpaşay’ı ve Armutlu
beldesini bir çırpıda sıraladım. İşte liste önümdeydi. Ancak ne göreyim
küçücük el kadar beldeden 13 can şehit olmuş. armutlu_canakkale_sehit.doc
(buradan görebilrisiniz) O zamanki nüfus yoğunluğunu ve kayıtların çok
azının bize ulaştığını düşünürseniz, 13 rakamının ne demek olduğunu daha
iyi anlarsınız. Ama işin asıl acı yanı 13 kişiden 4 nün adı Mustafaydı.
Hangisi dedemdi? Çünkü o yıllarda soyadı henüz yoktu, baba adı ile esas
ad birlikte yazılırdı. Dört Mustafalar, üçü de dedem olsun ne farkeder
dedim, sicim gibi gözyaşlarımla…Bu topraklarda, acı ile çiğnenmiş bu
topraklarda, böyle bir insanın torunu olarak yaşamak ne güzel. Ama nasıl
tahammül edebilirsiniz ki, bugün bu toprakların üstünde halkı birbirine
kırdırmak adına sözde miliyetçilikle geçinenlerin, ülkeyi ve hayatımızı
satılığa çıkaranların, Giritten Çanakkaleye uzanan bu hikayadeki,
inceliği, fedakarlığı ve büyüklüğü anlayamayan dar kafalıkla etrafa
saçtıkları kin, nefret ve fütursuzluğa…Dedem ve sadece Armutlu
beldesinden 13 insan, onlar büyük insanlarmış ve yoklukta bile
herşeylerini vermişler. Ya biz, sahte bir düzende, herşeyimizi tekrar
kaybediyoruz. Onurumuzu, insanlığımızı, kardeşliğimizi ve onların
yattığı toprakları.. Yuh olsun…
ALINTI:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder