10 Nisan 2012 Salı

MERHABA ne anlama geliyor diye?

Hiç düşündün mü ya da bileniniz var mı içinizde

MERHABA ne anlama geliyor diye?

Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer. “Merhabaaslında farsça kökenli olup”benden size zarar gelmez”anlamına geliyormuş. Çok hoş değil mi? Bunu öğrendikten sonra karşımdaki insana merhaba demek daha bir anlamlı benim için Bir rüya gibidir aslında yaşanan her şey. Hepsi ayrı bir hikâye Kimi zaman mutlu. Kimi zaman mutsuz son ile biten. Benim hikâyelerim hep mutlu son ile bitti bitecek Çünkü ben her mutsuzlukta mutlu olunabilecek bir şeyler olduğunu öğreniyorum… Sizde öğrenebilirsiniz dostlar inanın çok zor değil. Hayat o kadar kısa ki hiçbir şey üzülmeye değecek kadar önemli değil… Bazen mutlu olmak için bir güler yüz bir tatlı söz bile yeter. Bazen de bir merhabayla başlar mutlu şeyler. Bir merhaba hayatını değiştirir insanın baştan sona

Sabah kahvaltımızı ailemizle sevgi dolu bir ‘merhabayla’ başlasak onlara sizi seviyorum diyebilsek, yarın sanki yokmuş gibi mutluluğumuzu paylaşsak ve ardından, bu güzel yaz ayının güneşli günlerinde, kendimizi dışarıya atmak ne güzel olurdu. Bir sabah yürüyüşü ile birlikte, rastladığımız her insana merhaba demek! Hatta kaldırımın kenarında, miyavlayan sokak kedisine miyav diye karşılık versek(!) veya küçük bir köpek yavrusuna(!) Serçelerle kargalarla selamlaşsak(!) Bakkal amcayla, esnafla, gördüğümüz herkese tebessüm edip o esirgediğimiz sözü söyleyebilsek. Sakın ola ki! İçinizden olacak iş mi demeyin. Bu düşünceleri tatbik etmeye çalışınız. Günümüz dünyasında, komşumuzu bile tanımaz olduk, ayaküstü hoşbeş sohbet etmek şöyle dursun, bir selamı bile esirger olduk

Çocukluk günlerimi gözden geçiriyorum da, dini bayramlarımızda, yılbaşında birkaç gün öncesinden, tanıdıklarımıza, arkadaşlarımıza bayram ve yılbaşı kartları gönderirdik. Yakınımızda olanları da, ziyaretlerde bulunarak, bir merhaba derdik, halini hatırını sorar istekleri varsa yerine getirmeye çalışırdık saygı ve hürmette eksik etmemeye özen gösterirdik.

Şimdilerde ise kimse kimsenin kapısını çalmaz oldu. Teknoloji çağında hepimiz dijital olduk. Dijital tuşlara basarak gönül alır olduk. Neredeyse konuşmayı da unutacağız bu dijital dünyada

Diyorum ki bugünden itibaren unutmayalım haydi bu sabah merhaba demeye başlayalım. Herkese tüm sevdiklerinize, görün o pozitif enerji nasıl size dönecek ve gününüz güzel geçecek. Sanal âlemdeki dostlarımızı da ziyaret etmeyi ihmal etmeyelim

Sevgiyle ve güler yüzle kalın.

ALINTI:

9 Nisan 2012 Pazartesi

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.

Ahmet Hamdi TANPINAR

4 Nisan 2012 Çarşamba

Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu.





Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: "Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir." Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. "Elimi çıkaramıyorum!" Konfüçyus, "Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır," dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus, "Fakat bu, göründüğü kadar basit değil," dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken.

"Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."