27 Aralık 2010 Pazartesi
Adonis,i Yitirmek
Adonis,i Yitirmek
İmkansızlığın miti
Eşsiz güzelliğin solgun mevsimi
Yaz bitimi gibi buruk tadın hüznü
Sabahlayan gecesiz kadınların
Gözyaşı bahçesi
Adonis...
Kızıllara boyanmış yatakların
Girit lalesi
Bir düşte gördüm yüzünü
Gülümserken arsız gözlerle seni
Kısa süren ilkyazın çapkın duruşu vardı üzerinde
Gümüş çiçekler sundun bana
Özlem kokan ellerinle
Ah Adonis...
Perişanlığımın feryadı
İhtişamlı dalgalara saldım artık bedenimi
Koynuma alamasamda seni
Hazzın tüm zamanlarında yaşamış olsanda
Gidişinle yitirdim
Tüm düşlerimi
Anyanka
Her kahve aynı tadı taşımaz...
Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona gore degişir...
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtigin kahvenin tadı kederlidir...
Kahve telvesine yüreginin acısı karışır.
Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur...
Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...
Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...
Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır...
Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... Çıktığın an uyuyakalırsın...
ferahlıktır!!!
Dostlarla içilen kahve neşedir...
Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...
Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...
Acıdır tadı...
Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...
Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...
Çay bardağında, az şekerli...
Kahve gibi görünmez sana...
Ama sıcaktır dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...
Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve baskadır... Isıtır insanın içini...
Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...
Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...
Kahve aynı kahvedir belki...
Köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir ama icilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer ve tadlari degişir...Her kahve aynı değildir bu yüzden...
Ben de sizleri sevgiyle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum. Akşam, öğle öncesi, sonrası ya da gece kahvesi. Ne zaman isterseniz...
Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne Dersiniz?
Sizin Kahveniz Nasıl Olsun?
Girit Manilerinin derlendiği bir proje kitabı.
30 Ocak 1923 de Lozan’da Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan
Nüfus Mübadelesi Anlaşması gereği Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinden
Anadolu’ya göç ettirilen Müslümanlar, yanlarında sadece sandıklarını,
kap kaçaklarını, yorganlarını,örtülerini, gümüşlerini, sarı liralarını
getirmediler. Doğdukları topraklarda konuştukları dilleri, bu dillerde
söylenmiş destanları, masalları, atasözlerini, deyimleri, tekerlemeleri,
mânileri de getirdiler. Mübadillerin kuşaktan kuşağa taşıdıkları bu
sözlü malzeme, bu kültür mirası, birinci kuşakların bu dünyadan göçüp
gitmesiyle yavaş yavaş kaybolmakta, çocuklarının sürdürmeye çalıştıkları
mübadil adetleri ve gelenekleri giderek yok olmaktadır. Lozan
Mübadilleri Vakfı’nın , Lozan mübadillerinin dünkü ve bugünkü yaşamı ile
ilgili yürüttüğü çok çeşitli çalışmalardan biri de mübadillerin somut
olmayan kültürel mirasının derlenmesi, toplanması ve yazılı metinler
halinde kitaplaştırılarak gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Bu bağlamda
yürütülen projelerimizden biri, Girit kültürünü ve geleneklerini
irdelemek amacıyla Giritlilerin kuşaktan kuşağa aktardıkları mânilerini,
atasözlerini, deyimlerini, masallarını, destanlarını derlediğimiz ve
adına “Belleklerdeki Güzellik- Girit Mânileri” dediğimiz projemizdir. Bu
kitapta bu proje kapsamında yapılan otuz iki görüşmeden derlediğimiz
mâniler ve diğer sözlü aktarımlar, görüşülen kişilerin görsel
malzemeleri ve künyeleri ile birlikte alfabetik sıralamaya göre
sunulmaktadır. Çalışmamız, Giritlilerin yoğun olarak yaşadıkları Ege
Bölgesini ( İzmir- Çeşme, Aydın-Söke,Didim) ve Marmara Bölgesini (
Bursa-Mudanya, Balıkesir- Ayvalık) kapsıyor. Giritlilerin iskân
edildikleri ve şu anda da nüfusun kayda değer bir bölümünü
oluşturdukları Mersin, Antalya ve Fethiye gibi yerleşim yerleri bu
projede yer almamıştır.
Girit Mânileri hakkında birkaç söz:
Giritliler
duygularını, düşüncelerini şiirsel yolla dile getirmeye meraklı, söz
sanatına çok değer veren insanlar. Bu yüzden adanın gerek Hıristiyan
gerekse Müslüman halkları yüz yıllar boyunca destanlar, masallar,
beyitler üretmişler ve birbirleriyle bu yolla da iletişim kurmuşlar.
Giritlilerin “mâni düzmek”, ya da “beyit atmak” diye
adlandırabileceğimiz bu gelenekleri Girit adasında hâlâ sürdüğü gibi
Girit’ten mübadeleyle Anadolu’ya gelen Müslümanlar arasında da giderek
azalmakla birlikte yaşatılıyor.
Girit mânisinin Yunanca karşılığı
“Madinada”, ya da çoğul şekliyle “Madinades”. Görüşme yaptığımız tüm
Giritliler, Rumca’yı ( Giritçeyi) çok az da bilseler, “madinades”
sözcüğünü biliyorlar ve bu beyitler için sadece bu sözcüğü
kullanıyorlar. Sözcüğün etimolojisine baktığımızda, Yunanca’da
“bilicilik, kehânet ya da bilmece” anlamına gelen “mandema” sözcüğüyle
ilişkilendirilebilir. Zaten “mânilerden fal tutmak”, “ niyet için mâni
çekmek” gibi Giritlilerin çok rağbet ettikleri eğlence biçimleri olması
da bu tezimizi güçlendirir nitelikte.
Girit mânileri, belirli bir
ölçüyle söylenen kafiyeli beyitler. 15 hecelik dizelerden oluşan bu
beyitler 8+7 hece düzeninde. Genellikle kalabalık ortamlarda karşılıklı
söyleniyor. Bu anlamda bir “atışma” geleneğidir ayni zamanda
Giritlilerin mâni söyleme gelenekleri. Bu karşılıklı atışma esnasında
taraflar beyitlerle yarışıyorlar kimi zaman. Karşı tarafı alt etmek için
söylenen beyit, daha önce söylenmiş, bilinen bir beyit de olabiliyor
ama çoğunlukla o anda “atılan”, anında “uydurulan” doğaçlama bir beyitle
cevap veriyor kişi muhatabına. Ve karşılıklı “madinada” okuyarak
sürdürülen bu yarışma saatler, hatta bazı durumlarda günlerce
sürebiliyor. Giritliler her koşulda mâni okuyorlar. Nişanlarda, kına
gecelerinde, düğünlerde gelin için, damat için , ya da çeşitli
eğlencelerde bir araya gelindiğinde, Hıdırellez gibi özel günlerde, her
durumda, her yerde sevinçlerini, özlemlerini, umutlarını, beklentilerini
beyitlerle dile getiriyorlar. Çok bilinen bir Girit mânisinde dendiği
gibi “ mânilerle ağlayıp, mânilerle coşuyorlar”.
Girit
mânilerinin konuları çok çeşitli. Mânilerin büyük bölümü aşka, sevdaya
dair ve aşık kişinin yaşadığı ruhsal durumları anlatıyor. Neşe, hüzün,
hayal kırıklığı, coşku, ayrılık acısı, umut, kavuşma sevinci, sevgiliden
şikayet ... bunlar sevda mânilerinin ana temaları. Sevgili yine güle,
karanfile benzetiliyor, “biçare gönüller” yanıyor, sevgililer genellikle
“esmer güzeli” oluyor, sevgiliye çoğunlukla “kopelya mu” ( Girit
dilinde ‘kızım’) , “mikri mu” ( küçüğüm) ya da “mathya mu” ( gözüm, iki
gözüm) diye hitap ediliyor. Ancak Girit mânilerinin konuları sadece
aşkla sınırlı değil. Doğa, vatan, vatan sevgisi, sıla, yaşam, ölüm,
kader, Giritlilikle eş değer tutulan ve Yunanca’da “levendia” (
leventlik) sözcüğüyle özetlenen yiğitlik, mertlik, kahramanlık gibi
özellikler, Girit adası, Giritli olmak... tüm bunlar mânilerde dile
geliyor. Manilerde dinsel motifler de yer alıyor. Müslüman Giritlilerin
söyledikleri beyitlerin içinde geçen Türkçe sözcükler içinde en sık
rastlananı “Rabbim”. Ayrıca Giritlilerin büyük bölümünün Bektaşi
geleneğinden gelmesi nedeniyle Hz. Ali için söylenen mâniler de olduğunu
derleme çalışmamızda öğrendik. Giritli Müslümanlar Mustafa Kemal
Atatürk için duydukları derin sevgiyi de mânilerle dile getirmişler.
Derlememizde bu örneklere de yer verdik.
Girit mânileri
birbirinden bağımsız beyitler olmakla birlikte, mâni formunda söylenmiş,
yazılmış öyküler, masallar, destanlar da bu geleneğin bir parçası.
Derlememizde
örneklerini bulacağınız manili öyküler, şiirler, masallar ve özellikle
bir destandan, Girit’in ünlü “Erotokritos” destanından söylenmiş bir
bölüm, mâni düzeninde yazılmış manzumelerdir. Girit Rönesansının
şaheserlerinden sayılan “Erotokritos” destanını 16. yüzyılın sonlarında
Viçencos Kornaros adında Venedikli olması muhtemel bir şairin yazdığı
kabul ediliyor. 18. yüzyılda kitap halinde basılan bu ünlü destan, on
bin dizeden oluşuyor ve “Rotokritos” adlı genç ile kralın kızı prenses
“Arethusa” nın serüvenlerle dolu aşk hikayesini anlatıyor. Girit
diyalektiyle yazılan bu lisan şaheseri destanı Hıristiyan olsun Müslüman
olsun bütün Giritliler biliyor ve bazıları ezbere okuyorlar. Mübadil
Giritliler arasında da hayli popüler olduğu anlaşılan destanı bugün
ezbere okuyan kişi sayısı herhalde yok denecek kadar azdır. Biz büyük
bir şans eseri Söke’de bu kişilerden birine rastladık. Girit/ Kandiye
doğumlu birinci kuşak Ali Uğurel bize “Erotokritos” destanını okudu, bir
kısmını kitabımıza aldık.
Girit mânileri eskiden “lira” ( Girit
kemençesi) eşliğinde terennüm edilirmiş. Girit Müslümanları arasında
şimdi bu müzik aletini çalana rastlamak zor ama hepsi “bir zamanlar
çalınırdı” diyorlar. Mâniler basit bir melodi eşliğinde bir biri
ardından da okunabiliyor. Görüşmelerimiz sırasında manzume olarak
okumaya başladıkları beyitlere şarkılı mâniler olarak devam eden Erdoğan
Ezer, Hüseyin Yıldız gibi Giritli mâni ustalarına da rastlamak şansına
eriştik. Melodiyle okunan bazı öykülü mâni örneklerinde ise “haydes,
haydes” diye başlayan nakaratlarla beyitler birbirine bağlanıyor.
Diğer derlediklerimiz....
“Belleklerdeki
Güzellik” projemiz sırasında Giritliler arasında sürdürdüğümüz derleme
çalışmalarında mâniler dışında Giritlilerin güzel söz söyleme
sanatlarının bir göstergesi olarak atasözlerini ve deyimleri de
topladık. Bu gelenekte her duruma uygun bir atasözü, özlü söz, bir deyim
kullanmak çok yaygın. Derlememizde gündelik hayattaki davranışlar ile
ilgili epeyce atasözü ve deyim bulacaksınız. Bazıları Türkçe’de benzer
bir deyimle bire bir örtüşüyor. Atasözleri ve deyimlerin önce düz
çevirisini yaptık, sonra kullanıldıkları ortamı açıklayıcı bir cümle
eklemeye çalıştık.
Girit’in kaybolan kültürü diyince “yemek
kültürü”nü de atlayamazdık. Bu nedenle en kapsamlı Girit otları ve
yemekleri listesini veren görüşmecimiz Bilal Türkoğlu’dan Girit otları
ve yemeklerine ait bilgiyi de kitabımıza örnek olarak ekledik. Bunun
dışında, görüştüğümüz bazı Giritlilere çocukken en sık duydukları
sözcükleri, temennileri, bedduaları sorduk. Bu sözcüklerden de bir
kısmını ilgili görüşme dosyasının içinde verdik.
Girit
masallarıyla, öyküleriyle, şiirleriyle de ünlü. Giritliler hep
masallarla, anekdotlarla büyütülmüşler. Ayrıca adalarını terk etmek
zorunda kaldıklarında geride kalan güzel vatanları için şiirler
yazmışlar. Vatan özlemini dile getiren şiir örnekleri de derlememizde
yer alıyor.
Girit dilinin deşifre edilmesi ve çevirisi...
Projemizin
derleme aşamasından sonra derlenen malzemenin deşifre edilip
çevirilerinin yapılması aşaması bizi epeyce zorladı. Bu noktada Girit
dili üzerine birkaç söz etmek gerekiyor. Giritlilerin konuştuğu dile
kendileri Rumca, Girit Rumcası ya da sadece Giritlice diyorlar. Bazen de
bunu ana dillerinde ifade ediyorlar ve “Kritiça” ya da “Romeyka”
diyorlar. Girit Rumcası aslında Yunanca’dan farklı bir dil değil.
Sentaksı ve gramer kuralları ayni. Ancak çok bariz bir lehçe farkının
yanı sıra çok fazla da Yunanca’da olmayan sözcük ihtiva ediyor. Yani bir
Yunanlı Girit Rumcasını elbette ki anlar ama duyduğu bazı kelimelerin
anlamını bilemez. Bir Yunanlıya “opsarğas” derseniz bunun “dün akşam”
demek olduğunu bilemez çünkü o buna, “ehthes to vradhi” der. Girit
Rumcasında eski Yunanca’dan kalma epeyce sözcük olduğu biliniyor. Bugün
bu dil, Müslüman Giritlilerin yanı sıra Girit’in bazı köylerinde hâlâ
konuşuluyor. Konuştuğumuz Giritlilere göre “Kritiça” ile Elinika (
Yunanca) arasında çok fark var. O zamanlar Girit’te, Elinika bilmenin
bir ayrıcalık olduğunu, ancak münevver kimselerin gündelik dilleri
Rumca’ya ilaveten bir de Elinika bildiklerini söylüyorlar. Örneğin, “
benim teyzem Girit’te Fransız okuluna gitmişti, Elinika da bilirdi”
cümlesini kuran Giritliler de duyduk çalışmamızda.
Bugün Müslüman
Giritliler arasında sözlü olarak yaşayan bu dilde söylenen mânileri,
atasözlerini, deyimleri, kağıda dökerken bazı zorluklar yaşadık. Girit
lehçesiyle söylenen bu beyitleri ya da atasözlerini, deyimleri modern
Yunanca bilgisiyle anlamak kolay olmadığı gibi, Girit’in çeşitli
yöreleri arasında da “ağız” farkları var. Örneğin bazı sözcükleri sadece
Resmolu Giritliler kullanıyor, bir Kandiya’lı bilmeyebiliyor. Bazen de
ayni kelime yörelere göre farklı telaffuz ediliyor. ( örnek: yaşlı kadın
Yunanca’da “ğria”, Hanya Rumcasında “ğra”, Resmo Rumcasında “ğre”) Bu
kitaptaki tüm malzeme doğrudan ses ya da sesli görüntü kayıtlarından
çözdüğümüz malzemedir. Biz bu derleme projesinde daha önce yapılmış
çalışmalarda toplanmış olan mânileri doğrudan derlememize katmadık. Bu
anlamda yazılı kayıtlara başvurmadık. Görüşme yaptığımız Giritlilerden
daha önce mâni toplama çalışması yapmış olan Profesör Hakkı Bilgehan ve
Hüsnü Balın’ın da sadece bizim kayıtlarımıza okudukları mânileri
çalışmamız içinde değerlendirdik.
Girit mânilerini yazıya
dökerken fonetik yazılımı esas aldık, Latin harfleriyle deşifre yaptık.
Yunanca’nın Türkçe’de olmayan fonetik seslerinden “peltek t” yani
“theta”yı, “th” olarak gösterdik. Peltek “d” yani “delta” nın okunuşu
“dh” gibi duyulmakla birlikte, transkripsiyonda bunu “d” olarak
bıraktık. “Y” sesi bazı ağızlarda “j” gibi çıkıyor ama biz burada
standart olarak “y” kullandık. Kaydırmalı seslerde, örneğin “ia” sesinde
genelde “ya” şeklinde deşifre edildi. Beyitlerde belli bir vezin, bir
dizede belli bir harf sayısı var; bunu tutturmak için bazı heceleri
yutmak zorunda kalıyor mâni söyleyen kişi; bunu da “üstten kesme”
işaretiyle gösterdik.
Mâni çevirileri de projenin hem en zor hem
de en zevkli çalışması oldu. Girit Rumcası ile söylenen beyitlerdeki
kafiyeyi, biz Türkçe çevirilerde de dikkate almak istedik ve Türkçe’ye
çevrilmiş beyitlerde ayni kafiyeyi tutturmak için çaba harcadık. Bunu
başarmaya çalışırken, anlamdan fazla uzaklaşmamaya dikkat ettik , ancak
bazı anlam kaymaları da ister istemez oldu; bu kadarını serbest çeviri
adına kendimize hak tanıdık. Kitaptaki iki görüşme hariç tüm çeviriler
bize aittir. Hakkı Bilgehan hocamız ile Girit manilerini merakla
araştıran dostumuz Hüsnü Balın’dan toplanan malzemenin çevirileri
kendilerine aittir.
“Belleklerdeki Güzellik” projesinin amacı
sadece Girit manilerini toplamak değil, ayni zamanda bunları söyleyen
kişileri saptayarak bu kişilerin yaşam öykülerini de kaydedip tarihe
kayıt düşmek idi. Bu yüzden derleme sonuçlarımızı kişi bazında, o
kişinin künye bilgisiyle birlikte verdik. Ve bu yüzden örneğin, ayni
mâniyi birkaç kişide okumak mümkün. İster bire bir ayni olsun, isterse
farklı bilindiği ya da iyi hatırlanmadığı için değişik söylensin, ayni
mâninin tekrarlandığı durumlar var. Buradan hangi mânilerin daha çok
popüler olduğunu ve ağızdan ağza geçtiğini de görebiliyoruz.
Lozan
Mübadilleri Vakfının yürüttüğü “Girit Mânileri, Atasözleri, Deyimleri”
proje çalışması sırasında derleme ekibimize yardımcı olan dostlarımıza,
arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Onlar görüşeceğimiz
kişileri bulmada ve evlerini açarak bize görüşme ortamını sağlamada,
ekibimizi görüşme yerlerine ulaştırmada bu denli yardımcı olmasalardı,
biz bu çalışmayı başaramazdık. Bu vesileyle:
Alanur Tatari’ye,
Zeynep Balın’a, Şirin İris’e, Mudanya Lozan Mübadilleri Derneği Başkanı
Hüseyin Türker’e, LMV Yönetim Kurulu Üyesi Bilgin Alanbey’e, Tahsin
İşbilen’e, Işın Turgut’a, Bilal Türkoğlu’na, Lemis Saran’a, Tanju
İzbek’e, Ahmet Yorulmaz’a, Hüsnü Karaman’a, Ümit İşler’e, Sadri Soylu’ya
ve Lütfü Kuzucu’ya derleme ekibimiz adına yürekten teşekkür ediyorum.
Kaybolan
bir dil, bir kültür olan Girit dili ve kültürü üzerine yaptığımız bu
derleme çalışmasının bir başlangıç olarak bundan sonra yapılacak
çalışmalara ışık tutması dileğiyle...
http://www.lozanmubadilleri.com/haberdet
2 Aralık 2010 Perşembe
GÜNÜN SÖZÜ
Bir Erkeğin Yumruğu Kadar Serttir Bazen Bir Kadının Sözü... Biri Dişlerini Döker Biri Düşlerini...
1 Aralık 2010 Çarşamba
Hani ya hani, o kız nerede?
Hani ya hani, o kız nerede?
Günlerdir bende mühim bir yeri olan Sezen’in, sevgili Ayşegül’e verdiği bu şarkıyı dinliyorum.
alıntı:
Günlerdir bende mühim bir yeri olan Sezen’in, sevgili Ayşegül’e verdiği bu şarkıyı dinliyorum.
“Hani ya hani, o kız nerede?” Bilmiyorum ki nerede, tek bildiğim
uzunca zamandır buralarda değil.
Kaçtı mı, kendi isteğiyle mi gitti? Onun cevabı da kocaman
bir “Hayır”. Peki, onu tekrar bulmak, o kızı geriye
getirmek, “Hadi, baştan başla” demek mümkün mü? Onun cevabı da yine
“Hayır”, hem de en
kocamanından.
Bir kız nereye gider, içindekiler ne zaman kaybolur ki? Onun cevabı
da yok ki. Kızından kızına değişmez mi? Yaşı, günü belli olmaz ki.
Yeter ki girmeyiversinler ruhuna, bozmayıversinler hayatını,
inandıklarının üzerine toprak dökmeyiversinler, hayallerinin üzerini
gözyaşlarıyla ıslatmayıversinler.
İnandığı
doğrularını onun, bunun yanlışlarıyla
yoğurup, önüne koymasınlar. Doğrunun asaletini, yalanın çirkefliğiyle
buluşturmasınlar ki o kız gitmesin, gidince de arkasından kimse; “Hani o
kız nerede?” demesin.
Bir sürü kız var, bir sürü.
Kimi gittiği günü bilmez bile, yaşı üçtür beştir, anasız babasızdır.
Sevgiden bihaberdir, giderken farkına bile
varmaz.
Kızlar vardır; mutlu mesut ana baba evinde yaşar, hayatı hep ana
babasının yuvası gibi sanır. Bir gün olur, yuvadan uçma saati gelir, hızlı
hızlı kanat çırpar ki bir an evvel uçsun gitsin
sevdiğine.
Konar bir dama, yapar yuvayı dişi kuş misali. Gün gelir
geçer, sabah biter, akşam olur. Aylar, yıllar sıralanır; aydınlık
uzaklarda kalır; mutsuzluk sarmalar durur. Bir gün bakar ki; o kız gitmiş
bir yerlere.
Kızlar vardır; hayatı bildi bileli sorar kendine; “İçimdeki o
kız nerede?” diye. Tasadan, dertten, hayat mücadelesinden fırsat kaldıkça
elbette.
Kızlar vardır; içinde gidebilecek bir kızın var olduğundan bile
bihaber; günahsız, hesapsızdır.
Tek derdi; “Hani o adam nerede?”dir, kız olmadan kadın
olmuştur. Bazen oturur bir pencere önüne, bakınır sağına soluna, dışarıda
oynayan, ellerinde oyuncak bebekleri olan kızlara. Desen ki ona; “Hani o
kız nerede?” diye anaysa,
aklına kendi
kızı gelir
sadece.
Başka kızlar da vardır; bitmek bilmez ki kızı, kadını.
“Ana” kızlar vardır; bir sürüsü kızını bir şekilde kaybetmiş,
öbür diyara uğurlamıştır. Ona sorsan; “O kız nerede?” diye, salınıverir
yaşlar gözünden, zar zor cevap verir; “Allah’ın yanında, meleklerle” diye.
Kızlar vardır; elinde bir balta, odun keser; alır bir hayvan
sürüsünü, o meradan bu meraya gezdirir durur. Güneşin altında teni
kavrulur; beyazdan esmere döner, elleri nasırlı, yüzlerinde çizgiler.
Sorsan; “O kız nerede?” diye çevirir kafasını bakar arkasına,
acaba bir yerlerde kayıp bir kız mı var diye.
Kızlar vardır; sürekli suratında bir tokat patlayan,
sorsan ona da; “Nerede o kız?” diye
cevabı; “Hangi kız?” olur.
Suçlu kız mı; sürekli hata işleyen, kimseyi memnun edemeyen
tokadı, can acısını hak eden? Bilmez ki başka türlüsünü. Yatağa her başını
koyduğunda suçlar durur; içinde hala var olduğunu sandığı ama tadına hiç
varamadığı o kızı.
Yaşlı kızlar vardır; işin hakkını verir, “Hatanın neresinden dönsem
kardır” der. Şu kiralık dünyadan göç etmeden hayata sarılır son kez.
Geriye döner, şöyle bir bakar, özlemlerini anılarını takar koluna,
içindeki o kızı gitmeden çağırır yine.
O kız gelince yüzünü basar bir kırmızılık, ruhunu da kocaman bir
sevinç; “Ne kızdım be” der, “Neler yaşamışım, iyisiyle
kötüsüyle”
Yatağa yatarken o kıza sarılır yine, yaşam sevinci geri gelsin
diye.
Hele bir de kız torun, “Anneanne ya da babaanne” derse, o gece ne
kolestrol ne tansiyon takar, akşam yemeğine eti de tuzu da
katar.
“Ama anne” diyene “Kızım, oğlum bana bir
şey olmaz, ben gayet iyiyim evladım,
adeta küçük bir
kız çocuğu gibi” der.
Kızların hayatı zor olur; yağmurdan kaçar,
doluya tutulur. İyiye çattım sanır, ömrünü en beterine kaptırır. Pamuklara
sarılıyken bir bakar ,etrafı dolmuş talaş. Hesapsız kitapsız yaşarken
bakar ki onun bunun hesabını kitabını yapmak için ter dökmek lazım.
Herkesin önüne aşını koyar. Su bardakları, Türk kahvesi
fincanları, tepsiler düşmez elinden. Bir hastalanır, yine su bardağı onun
eline yapışır, o bir bardak suyu da
gider o kız alır.
Üç kuruşu beş kuruş yapma yeteneğine sadece o kız sahiptir,
kötü günde çaktırmadan çıkarıp koyuverir orta bir yere, o çocuk üzülmesin
diye.
O kız sır saklar, bazen üç maymunu oynar; görür ama görmez,
duyar ama duymaz, konuşulur ama o cevaplamaz.
Kız işte adı üstünde çabalar durur. Başına gelen her halta
rağmen ayakta durur, herkese meydan okur. O sırada sorsan; “O kız nerede?”
diye “Biraz uyusa, biraz dinlense, bir süreliğine hayata ara verse…”
demez, “Buradayım” der, “burada”
O kızların en büyük aşkları babalarıdır ama kiminin babası sadece
bir kelime olarak kalır. Bazı kızlar baba sevgisinden uçar; hayata, erkeğe
babayla bağlanır.
Bazı kızlar baba sevgisi bilmez ama hep bir erkeğin sevgisini
ister, kızken başlar beklemeye; kimi kızken bulur eşini, kimi ruhu hala
kız ama yaşı geçken.
Ana da çok mühimdir kız için, baba çok sevilir ama ananın
yeri hep başka bir yerdedir. Eh ana da o kızdır neticede. Anayla her
konuştuğunda yaşlar her ne olursa olsun, o kızlar hiç beklemediğin bir
anda çıkar ortaya. Ana kızına bakarken; “Ah kızlığım”
diye düşünür, kızsa ne zaman ana
olacağını.
Kızlar doğar, kızlar büyür. Kızlar büyürken ayakları çokça takılır;
bazen düşerler, bazen önlem alıp bir yere tutunmayı bilirler.
Kızların ayaklarına çelmeler de takılır bolca; bazen takılırlar o
çelmeye, bazen “Yemez” der, yola devam ederler.
Kızlar gece olunca düşüncelere dalar;
biri kurulur bir cam önüne, biri
yastığına sarılır, biri radyodaki müziklere takılır, biri çocukların
formalarını, kocasının gömleğini ütüler bir gece yarısı.
Biri “O kız nerede?” der, vurur kendini gecelere; bir bardak içkide
kapılır gider hayata, aşka. Sonra başlar pişmanlıklarına ağlamaya.
Biri gece olmadan yatar, sabaha ekmek biçmek için. Biri bağırır
çağırır, dayak yerken komşu duysun da gelsin diye.
Öyle bir saat gelir ki tüm kızlar yatar, uyumadan önce hepsi dua
eder yarınlara dair. Tam uykuya dalarken hepsinin gözünün önüne bir kız
gelir; mutlu, mesut, gururlu.
Tam uykuya dalarken bir anda hoplayıverirler yerlerinden,
akıllarına bir şey takılır illaki,
akıl hesabı kitabı bitip yine tam uykuya dalacakken bir an bir kız gelir
gözlerinin önüne. Özledikleri o kıza; “Nerelerdeydin?” demeye kalmaz basar
uyku, gerisi kalır rüyalara, rüyalarımıza.
O kız hep buralarda olsun, arada sırada da olsa bir kapı
aralığından baksın dursun, hiç kaybolmasın.
“O kız nerede?” demeyelim, bilelim ki çok yakınımızda; en yakın
kapının aralığında.
Ayse Aralalıntı:
HAFTANIN SÖZÜ
İsterseniz yanlış düşünün,
ama her durumunda kendi kafanızla düşünün.Doris Lessing
ama her durumunda kendi kafanızla düşünün.Doris Lessing
İçinde
sevgi olana,
bütün insanlık bir ailedir.
Buda
bütün insanlık bir ailedir.
Buda
Gençlikte sevmek
için yaşarız,
yaşlandıkça yaşamayı severiz.
Saint Eurmond
yaşlandıkça yaşamayı severiz.
Saint Eurmond
Geçmişin
tehlikelerinden biri esir olmaktı,
Geleceğinki ise robot olmaktır.
Erich From
Geleceğinki ise robot olmaktır.
Erich From
Düşünmek
kolaydır, yapmak ise zor.
Dünyada en güç olan şey de düşünüleni yapmaktır.
Goethe
Dünyada en güç olan şey de düşünüleni yapmaktır.
Goethe
Dinlemeyi
öğrenirsenKötü konuşmalardan bile
yararlanabilirsin.
Plutarch
Plutarch
Suçsuz insanların
çoğunu,
kendi suçlarından haberi olmayanlar cezalandırır.
kendi suçlarından haberi olmayanlar cezalandırır.
Cemil
Sena
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)