25 Kasım 2010 Perşembe
Acep Şu Yerde Var M'ola Şöyle Garip Bencileyin
Acep Şu Yerde Var M'ola Şöyle Garip Bencileyin
Acep şu yerde var m'ola şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı şöyle garip bencileyin
Gezerim Rum ile Şam'ı Yukarı İller'i kamu
Çok istedim bulamadım şöyle garip bencileyin
Kimseler garip olmasın hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler olmasın şöyle garip bencileyin
Söyler dilim ağlar gözüm gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım şöyle garip bencileyin
Nice bu derd ile yanam ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam şöyle garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar şöyle garip bencileyin
Hey Emre'm Yunus biçare bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara şöyle garip bencileyin
Yunus Emre
Özlem Karataş - Giritli Ailenin Oyuncu Kızı...
Özlem Karataş - Giritli Ailenin Oyuncu Kızı...
22 Şubat Ankara doğumlu fakat Giritli bir aileden gelen Özlem Karataş, lise yıllarında ailesiyle birlikte Antalya'ya yerleşti... Küçük yaşlarda tiyatroyla ilgilenmeye başladı. Lise yıllarında Antalya'nın önemli ajanslarıyla çalışmaya başladı ve bir çok ünlü markanın defilelerine çıktı. Katolog çekimlerinde bulundu. Sonra işlerinin yoğunluğundan ve İstanbul'dan gelen tekliflerden dolayı 2004 yılında İstanbul'a yerleşti. Etv'de, Yaz Güneşi programını sundu ve sonra aynı program Star'a geçti. O yıllarda müzik yayını yapan FlashTV'de Vj Özlem Karataş olarak karşımıza çıktı. Murat Başaran'ın, ''Sana Ölürüm'' ve ''Yok Canımın İçi'' kliplerinde oynadı. Aynı zamanda oyunculuk çalışmalarına devam etti. Akademi İstanbul Tiyatro Oyunculuk Bölümü mezunu
olan Özlem Karataş, bir taraftan defile ve katalog çekimlerine de
katıldı. Sonra modelliği tamamen bırakarak oyunculuğa ağırlık vererek, Fox'ta yayınlanan Arka Sıradakiler dizisinde ana karakterlerden birisi Duygu'yu canlandırdı. Şimdi önünde yeni projeler var. Bir senaryo yazmaya da başlayan arkadaşıma başarılar diliyorum...ALINTI:
22 Kasım 2010 Pazartesi
TAHİR İLE ZÜHRE
TAHİR İLE ZÜHRE
TAHİR İLE ZÜHRE
Geçmiş
zaman ve eski günlerde, zengin ve şöhretli bir padişah vardır. Malı,
mülkü, askeri; kısaca her şeyi vardır. Ancak çocuğu olmamaktadır.
Doktorlara gitmiş derdine çare bulamamıştır. Bunlardan fayda göremeyince
kendisini eğlenceye verip ve yaptırdığı bahçeye gidip gelmeye başlar.
Birgün veziri ile çarşıda dolaşmaya çıkar. “Her k...im
bana bir altın verirse, Allah da onun muradını versin.” diyen bir
dilenciye para verir. Oradan ayrılıp bahçeye doğru giderler ve bir
ağacın altında otururlar. İleride bir ağacın altında da yaşlı bir derviş
görürler, onun yanına giderler. Derviş “Marifetlerim vardır.” deyince;
padişah, gönlünden geçeni bilmesini ister. Derviş de padişah ve vezirin
çocuğunun olmadığını, evlat istediklerini bilir. Bunun üzerine dervişten
yardım isterler. Derviş de cebinden cebinden bir elma çıkarır ve ikiye
böler. Bu elmaları yerlerse çocukları olacağını, padişahın kızı, vezirin
oğlu olacağını; ama onları ayırmamalarını evlendirmelerini söyler.
Padişah da vezir de çok sevinir. Akşam, elmayı yerler ve 9 ay 10 gün
sonra padişahın bir kızı, vezirin de bir oğlu olur. Kızın adını Zühre,
oğlanın adını ise Tahir koyarlar.
Tahir ile Zühre, birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar ve çok zeki olduklarından her şeyi öğrenirler. Fakat 10 yaşında Zühre'nin gönlü, Tahir'e düşer ve uyurken Tahir'i öper. Tahir, çok kızar çünkü kardeş olduklarını sanmaktadır. Birgün Zühre, Tahir'i yine öper ve Tahir de Zühre'yi döver. Zühre, o kadar üzülür ki Allah'a “Allah'ım benim sevgimin yarısını Tahir'e ver” diye dua eder. Böylece Tahir de Zühre'ye aşık olur.
Bu sefer Zühre kendini naza çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre, günden güne birbirine daha çok bağlanırlar. Sazlarını alıp birbirlerine türkü söylerler. Bunları gören Arap köle, padişahın karısına bunları söyler. Padişah, kızını Tahir'le evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı, kızının bir padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah, kendi gözleriyle aşıkları görmek ister ve görünce de aşıkları evlendirmeye karar verir.
Bu arada Tahir, rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığını görür ve rüyası çıkar. Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince padişah, Tahir'den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp tutuşan Tahir, Zühre'nin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zühre de olayları dadısından öğrenir ve herşeyi Tahir'e açıklar. Arap köle, bunları görünce yine padişaha haber verir. Bu sefer padişah onu Mardin'e sürer.
Mardin'de 7 yıl kalan Tahir, birgün Allah'a dua eder ve onu zindandan kurtarmasını ister. Duası, kabul olur. Zindanın açılan kapısından siyah atıyla Hızır gelir ve onu atına alıp, o uyurken Zühre'nin köşkünün önüne bırakır. Zühre, Tahir'i dadısına gönderir. O günden sonra her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler. Fakat birgün, Tahir rüyasında yine kara köpeklerin etrafını sardığını görür. Rüyası yine çıkar. Çünkü Arap köle, onları yine görmüştür. Bunu padişaha haber verir ve Tahir, üstü açık bir sandıkla Şat suyuna bırakılır.
Şat suyu kenarında da Göl padişahının sarayı vardır. Zühre, bunu bildiği için Göl padişahının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları da onu bulurlar. Ancak, Göl padişahın üç kızı da Tahir'i aşık olmuşturr ve birgün onu paylaşamadıkları için kavga ederken; Tahir, bunları duyar ve kaçar. Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca, yanında bir derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş; “aç” dediği zaman Tahir, kendisini Zühre'nin köşkü önünde olduğunu görür. Dadısına gider. Dertleşirler.
Birgün Tahir, davul zurna sesleri duyar ve dadısından Zühre'nin evleneceğini öğrenir. Kadın, esvabı ile düğüne gider. Kendini Zühre'ye tanıtır. Ertesi gün, Zühre ile anlaşırlar. Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap köle de kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle, durumu padişaha haber verir. Padişah, Tahir'i yakalatır. Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türkü söylerse affedeceğini söyler. Tahir, iki haneyi söyler; fakat üçüncü hanede Zühre'nin içeri girdiğini görünce onun ismini kullanır. Padişah da onun boynunu vurdurmaya karar verir. Cellat, Tahir'in boynunu vurmadan Tahir namaz kılıp Allah'a ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre, aklını kaçırır. Hekimler, çare bulamaz. Hatta Tahir'in etini yedirmeye çalışırlar; ama dadısından bunu öğrenen Zühre de çok kızar, Tahir'in mezarına gider. Allah'a ruhunu alması için dua eder ve ölür. Mezara gelen Arap köle de Zühre'ye aşık olduğu için kendini hançerle öldürür. Padişah, kızını Tahir'e vermediği için pişman olur; ama iş işten geçmiştir.
Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır. Arap köle de başuçlarına gömülür. Oradan geçenler, Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahir'in üzerinde ise kırmızı bir gül fidanı görürler. Arab'ın mezarında da kara bir çalı bitmiştir. Her sene aşıklar, baltalarla o çalıyı keserler; ancak çalının yine bittiğini görürler. Ziyaretgah olan mezarı da aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler...
"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte
yani yürekte..."
Nazım Hikmet RAN
Tahir ile Zühre, birlikte büyürler. En tanınmış hocalardan ders alırlar ve çok zeki olduklarından her şeyi öğrenirler. Fakat 10 yaşında Zühre'nin gönlü, Tahir'e düşer ve uyurken Tahir'i öper. Tahir, çok kızar çünkü kardeş olduklarını sanmaktadır. Birgün Zühre, Tahir'i yine öper ve Tahir de Zühre'yi döver. Zühre, o kadar üzülür ki Allah'a “Allah'ım benim sevgimin yarısını Tahir'e ver” diye dua eder. Böylece Tahir de Zühre'ye aşık olur.
Bu sefer Zühre kendini naza çeker. Ancak kardeş olmadıklarını öğrenen Tahir ile Zühre, günden güne birbirine daha çok bağlanırlar. Sazlarını alıp birbirlerine türkü söylerler. Bunları gören Arap köle, padişahın karısına bunları söyler. Padişah, kızını Tahir'le evlendirmenin zamanı geldiğini söyler. Ancak karısı, kızının bir padişah oğluyla evlenmesini istemektedir. Padişah, kendi gözleriyle aşıkları görmek ister ve görünce de aşıkları evlendirmeye karar verir.
Bu arada Tahir, rüyasında iki kara köpeğin kendisine saldırdığını görür ve rüyası çıkar. Padişahın karısı, padişaha sihirbaz cadının yaptığı şerbeti içirince padişah, Tahir'den soğur ve onu saraydan kovar. Aşkı ile yanıp tutuşan Tahir, Zühre'nin köşkünün önüne gelerek sitem dolu türküler söyler. Zühre de olayları dadısından öğrenir ve herşeyi Tahir'e açıklar. Arap köle, bunları görünce yine padişaha haber verir. Bu sefer padişah onu Mardin'e sürer.
Mardin'de 7 yıl kalan Tahir, birgün Allah'a dua eder ve onu zindandan kurtarmasını ister. Duası, kabul olur. Zindanın açılan kapısından siyah atıyla Hızır gelir ve onu atına alıp, o uyurken Zühre'nin köşkünün önüne bırakır. Zühre, Tahir'i dadısına gönderir. O günden sonra her gece gizli gizli buluşup zevk ve sefa eylerler. Fakat birgün, Tahir rüyasında yine kara köpeklerin etrafını sardığını görür. Rüyası yine çıkar. Çünkü Arap köle, onları yine görmüştür. Bunu padişaha haber verir ve Tahir, üstü açık bir sandıkla Şat suyuna bırakılır.
Şat suyu kenarında da Göl padişahının sarayı vardır. Zühre, bunu bildiği için Göl padişahının kızına mektup yazar ve göl padişahının kızları da onu bulurlar. Ancak, Göl padişahın üç kızı da Tahir'i aşık olmuşturr ve birgün onu paylaşamadıkları için kavga ederken; Tahir, bunları duyar ve kaçar. Bir çeşme başında dua eder ve uyur. At sesiyle uyanınca, yanında bir derviş görür. Yine ata biner ve gözlerini kapatır. Derviş; “aç” dediği zaman Tahir, kendisini Zühre'nin köşkü önünde olduğunu görür. Dadısına gider. Dertleşirler.
Birgün Tahir, davul zurna sesleri duyar ve dadısından Zühre'nin evleneceğini öğrenir. Kadın, esvabı ile düğüne gider. Kendini Zühre'ye tanıtır. Ertesi gün, Zühre ile anlaşırlar. Hamama gitmek için çıkıp kaçmaya karar verirler. Ancak Arap köle de kadın kılığına girmiş ve onları görmüştür. Arap köle, durumu padişaha haber verir. Padişah, Tahir'i yakalatır. Mecliste onu ve kızını anmadan üç hane türkü söylerse affedeceğini söyler. Tahir, iki haneyi söyler; fakat üçüncü hanede Zühre'nin içeri girdiğini görünce onun ismini kullanır. Padişah da onun boynunu vurdurmaya karar verir. Cellat, Tahir'in boynunu vurmadan Tahir namaz kılıp Allah'a ruhunu alması için dua eder ve hemen ölür. Bunu gören Zühre, aklını kaçırır. Hekimler, çare bulamaz. Hatta Tahir'in etini yedirmeye çalışırlar; ama dadısından bunu öğrenen Zühre de çok kızar, Tahir'in mezarına gider. Allah'a ruhunu alması için dua eder ve ölür. Mezara gelen Arap köle de Zühre'ye aşık olduğu için kendini hançerle öldürür. Padişah, kızını Tahir'e vermediği için pişman olur; ama iş işten geçmiştir.
Bir süre sonra aşıklara mezar yapılır. Arap köle de başuçlarına gömülür. Oradan geçenler, Zühre'nin mezarında beyaz bir gül fidanı, Tahir'in üzerinde ise kırmızı bir gül fidanı görürler. Arab'ın mezarında da kara bir çalı bitmiştir. Her sene aşıklar, baltalarla o çalıyı keserler; ancak çalının yine bittiğini görürler. Ziyaretgah olan mezarı da aşıklar ve bağrı yanıklar sürekli ziyaret ederler...
"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte
yani yürekte..."
Nazım Hikmet RAN
Nazım Hikmet / Yine Sana Dair
Nazım Hikmet / Yine Sana Dair
Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
...
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.
Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil...
Nazım Hikmet
Bir istiridye komşu istiridyeye dedi ki:
Bir istiridye komşu istiridyeye dedi ki:
"İçimde büyük bir sancı var.Ağır ve yuvarlak;ve bana çok ıstırap veriyor."
Öbür istiridye tepeden bakar bir hoşnutlukla yanıtladı:
"Ğöğe ve denizlere şükürler olsun ki benim içimde hiç bir sancı yok.İçimde herşey iyi ve tamam."
...O sırada oradan geçmekte olan bir yengeç iki istiridyenin konuşmasını duydu içinde ve dışında herşey tamam olan istiridyeye şöyle dedi:"Evet,iyi ve tamamsın;ama komşunun taşıdığı sancı gerçekte son derece güzel bir inci."
Halil Cibran
Etiketler:
Bir istiridye komşu istiridyeye dedi ki:
GÜNÜN SÖZÜ
Kaç dostum yalnızlığına! Büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş ve küçüklerin iğneleriyle delik deşik olmuş görüyorum seni...
Niethce
.Günaydın,Günaydın
.Günaydın,Günaydın
yenı hafta yeni gün yepyeni mutlulukları beraberinde getirsin tebessüm tadında en güzelle kalın dostlar
21 Kasım 2010 Pazar
20 Kasım 2010 Cumartesi
HZ.MEVLANA
"Çiçeklerle
hoş geçin, balı incitme gönül !..Bir küçük meyve için, dalı incitme
gönül..! Başın olsada yüksek, gözün enginde gerek, kibirle yürüyerek,
yolu incitme gönül !..Mevlâ verince azma, geri alınca kızma, tüten ocağı
bozma, külü incitme gönül..! Dokunur gayretine, karışma hikmeti...
HZ.MEVLANA
Ben Küçükken
Küçüklüğün En Temiz Yıllarıydı Toz Toprakla Geçirilen Zamanlarımız
Menekşe Kokulu Köyümüzde Huzur Şelalelerimiz Vardı
Damla Damla Mutluluk Birikiyordu Köy Meydanımızda
Gecelerimiz Masum, Günlerimiz Berrak Bir Su Damlasıydı
Televizyonun Tek Kanal İzlendiği Yıllarda Geçti Benim Küçüklüğüm
Bir Filmin Heyecanını Bir Ay Önceden Hissederdik
Aynı Filmin Tadı Bir Ay Boyunca Taze Kalırdı
Benim Küçüklüğümde Siyah-Beyaz İzlenirdi Filmler
Toz-Pembe Senaryolara Yer Yoktu Küçüklüğümüzde...
Bırakın El Ele Tutuşmalı Sohbetleri,
Nişanlı Oldukları Halde Yalnız Gezmek Ayıp Sayılırdı
Benim Küçüklüğümde Mahalle Kızlarına Göz Ucuyla Dahi Bakmak Delikanlıya Yakışmazdı
Delikanlı Adam Sadece Kendinin Değil, Tüm Mahallenin Namus Bekçiliğini Yapardı
Benim Küçüklüğümde Herkesin Evi Kendine Sırça Köşktü
O Sırça Köşkte Geçirilen Anılarımız Zamana Meydan Okurdu
Selamlaşmalarımız Vardı Bizim
Selamlaşmadan Geçen Mahalle Sakinlerine Tavır Yapılırdı
Sohbetlerimiz Vardı Bizim
Sohbetlerimizde Keyf Vardı, Sevinç Vardı
Birde Sevdalarımız Vardı
Yani Telli Arabalarımız, Uçurtmalarımız, Çikolatalarımız, Billerimiz
Kavgalarımız Vardı Bizim, Tokalaşmalarla Sonuçlanan…
Benim Küçüklüğümde Ailece Oturulurdu Sofraya,
Sofraya Geç Gelen Aile Bireyleri İkaz Edilirdi
Ve Bayram Sabahlarımız Vardı
Babamızın Bize Aldığı Ayakkabıyı Sabaha Kadar Koynumuzda Saklardık
Mutluluğumuzu Yatağımıza Alıp Kördüğüm Uyurduk
Bayram Öncesi Dedemizi Ziyaret Edip Gökyüzüne Dualar Yerleştirirdik
Babamızı Bekler Elini Öpmek İçin Can Atardık
Annemizin Ellerini Öptükten Sonra Şekerimizi Alıp Sanki Cennet Bağışlandı Diye Sevinçlere Boğulurduk
Küçüklüğün Hoyrat Zamanlarında Düşlerimize Katran Karası Acılar Uğramazdı
Ben Küçükken Sigara İçmek İçin Bir Dağın Tepesine Çıkılırdı
Ola ki Büyüklerimiz Görür Diyede Diye Dumanı Yamaca Karıştırıldı.
Küçüklüğün Saygın Zamanlarıydı Babamızla Sohbet Ettiğimiz Günler…
Büyüdüm, Aşık Oldum Ve Bitti...
Küçüklüğümün Büyüme Zamanlarında Başlamıştı Özlemlerim..
Bazen Neyi Özlediğimi Bilmediğim Zamanlarım Olsada Hep Bir Özlem İçindeydim..
Ben Küçükken Özlemlerimin Adını Koyabilseydim Şimdi Mutlu Olurdum.
Bir Daha Büyüdüm
Ve Çok İstedim Bir Kez Daha Aşık Olmayı
Ama Aşk Bir Hiçliktir
İçinde Kendini Bulamazsın Dediler.
Yalnız Yollarda Yürürsün,
Yalnız Ağlarsın,
Yalnız Seversin Dediler.
Ben Küçükken Hiç Aşık Olmadım,
Ben Küçükken Aşık Olsaydım Şimdi Büyümeye Direnmezdim!Resul Altunbaş
Bu sabah
Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi
Ataol BEHRAMOĞLU
Bir güzel arın dünkü kederinden
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi
Ataol BEHRAMOĞLU
19 Kasım 2010 Cuma
KÜÇÜKLÜĞÜMÜN BAYRAMLARI
Benim küçüklügümde bayramlar çok güzeldi.
Bazen düşünüyorum çocuk olduğum içinmi acaba?
Akşam yatarken ben ve kardeşlerim yeni alınan giysilerimizi özenle sıralardık.O akşam uyuyuncaya kadar sabah neler yapacağımızın planlarını yapardık.
izmirin giritli mahallesi , 1023 sokak benim için çok önemli idi. Atalarım giritten gelip bu güzel mahalleye yerleşmiş. Babam ve annem aynı mahallede doğmuş .Ben ve kardeşlerimde aynı mahallede doğduk,büyüdük.
4 kardeş,iki oğlan iki kız
Babaennem bizim yanımızda idi. Bayram sabahı kahvaltıdan sonra yeni elbiselerimizi giyip sıra ile baba annemim, babamın ,anneannemin elini öperdik . Harçlıklarımızı alır,anneannemin ,dedemin ,dayılarımın, halamın ve diğer akrabalarımızın elini öpmeğe giderdik .
Tabii bayram harçlıklarımız artık çoğalmıştır ,bayram yerine gidebiliriz. Bütün kuzenler toplanırdık en büyüklerimiz annelerimiz tarafından tembihlenir, küçüklere dikkat edin derlerdi .
Bayramyerinde ,salıncaklar dönmedolaplar tahtadandı. Atlar,bisikletler vardı ,neşe ile hepimiz istediğimiz oyuncağa biner,limonlu macundan alır,keten helva alır yerdik.
BETÜŞ
Bazen düşünüyorum çocuk olduğum içinmi acaba?
Akşam yatarken ben ve kardeşlerim yeni alınan giysilerimizi özenle sıralardık.O akşam uyuyuncaya kadar sabah neler yapacağımızın planlarını yapardık.
izmirin giritli mahallesi , 1023 sokak benim için çok önemli idi. Atalarım giritten gelip bu güzel mahalleye yerleşmiş. Babam ve annem aynı mahallede doğmuş .Ben ve kardeşlerimde aynı mahallede doğduk,büyüdük.
4 kardeş,iki oğlan iki kız
Babaennem bizim yanımızda idi. Bayram sabahı kahvaltıdan sonra yeni elbiselerimizi giyip sıra ile baba annemim, babamın ,anneannemin elini öperdik . Harçlıklarımızı alır,anneannemin ,dedemin ,dayılarımın, halamın ve diğer akrabalarımızın elini öpmeğe giderdik .
Tabii bayram harçlıklarımız artık çoğalmıştır ,bayram yerine gidebiliriz. Bütün kuzenler toplanırdık en büyüklerimiz annelerimiz tarafından tembihlenir, küçüklere dikkat edin derlerdi .
Bayramyerinde ,salıncaklar dönmedolaplar tahtadandı. Atlar,bisikletler vardı ,neşe ile hepimiz istediğimiz oyuncağa biner,limonlu macundan alır,keten helva alır yerdik.
BETÜŞ
18 Kasım 2010 Perşembe
ÖZET
ÖZET
Seni büyük buldum,anladım,
Seni güzel buldum,korudum,
Seni küçük buldum,uyardım,
Seni yakın buldum,uyudum,
Biri yanlış idi unuttum.
Ö.ASAF
BEN BENDEN OLGUN İNSAN İSTERİM / Can YÜCEL
Ben;
Benden olgun insan isterim karşımda!
Benden dürüst,
En ufak dalgada,
Arkasını d...önmeyecek kadar olgun.
Arkamı döndüğümde,
Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.
Bir o kadar cesaretli olmalı.
Yağmurdan ıslanıp,fırtınadan kaçmamalı.
Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.
İşine gelince sevip,
Zoru görünce bırakmamalı!
CAN YÜCEL
Etiketler:
BEN BENDEN OLGUN İNSAN İSTERİM / Can YÜCEL
17 Kasım 2010 Çarşamba
İŞTE ANLATILAMIYACAK KADAR GÜZEL DOSTLUK
Etiketler:
İŞTE ANLATILAMIYACAK KADAR GÜZEL DOSTLUK
Yaşamak güzel şey dogrusu
Yaşamak güzel şey dogrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnin
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
Iyi günler bekliyorsan hele
Iyi günlere inaniyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey dogrusu...
Melih Cevdet ANDAY
AbRaham LincoLn
HeRkesi biR defa,
BaziLaRini heR zaman
aLdatabiLiRsiniz.
Ama; heRkesi heR zaman
aLdatamazsiniz.
AbRaham LincoLn
Hugo anlatiyor:
“Eserleriniz ve siz bugüne dek cok olumlu elestiriler aldiniz, cok ovuldunuz Bunlar arasinda sizi en cok hangisi hosnut etti?”
Hugo anlatiyor:
''Karli bir kis gecesiydi. es dostla yiyip icmistik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak donuyordum. Fena halde sıkışmıştım. hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim:
‘igooooooor!’ defalarca haykırmama karşın igor’un beni duyduğu yoktu. Sidik torbam atlas okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte anlayın dostlar... Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu.
Hugo anlatiyor:
''Karli bir kis gecesiydi. es dostla yiyip icmistik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak donuyordum. Fena halde sıkışmıştım. hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim:
‘igooooooor!’ defalarca haykırmama karşın igor’un beni duyduğu yoktu. Sidik torbam atlas okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte anlayın dostlar... Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu.
Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.
arabacı nefret dolu bir sesle
‘seni haddini bilmez, buruşuk Şerefsizzz adi ! o işediğin, sefiller’in yazarı Victor hugo’nun duvarıdır!’ dedi.
işte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu.”
Hayat der ki;
Hayat der ki;
sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır.O
yoksa başa özelliklerinin anlamı kalmayacaktır çünkü.
Hayat der ki;
dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir.
Hayat der ki;
başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla.
Hayat der ki;
daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın.
Hayat der ki;
yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk
suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış.
Hayat der ki;
bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir.
Hayat der ki;
hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.
Hayat der ki;
insanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku.
Hayat der ki;
hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul, ya bir yol aç.
Hayat der ki;
içgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor
miliyonlarca yıldan beri.
Hayat der ki;
kendini saygın bir birey haline getir. Aksi taktirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını.
Hayat der ki;
başına bir şey geldiğinde, ''neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş'' diye sızlanma, durduğun yere bak.
10 Kasım 2010 Çarşamba
7 Kasım 2010 Pazar
Kız kulesi ve galata kulesinin aşkı
kız kulesi ve galata kulesinin aşkı
İstanbul , masallardaki kaf dağı...
İstanbul , aşkların , aşıkların kenti...
İstanbul , sarhoşların meyhanesi...
Ve İstanbul’u onun varlığıyla İstanbul yapan , gizemini taşıyan , alımlı , sevdalı , denizin ortasında , bir başına , yalnız , kendi kendine yeten , İstanbul’un uyurgezer kızı... Ulaşılmaz Kız Kulesi...
Ve rüyalar aleminden gerçeğe kanatlarıyla akmış , Haliç’ten Boğaz’a doğru usul usul süzülen , var olduğundan bu yana dimdik ayakta İstanbul’u seyreden Galata Kulesi...
Galata Kulesi’nin Kız Kulesi’ne aşkını bilir misiniz?
İstanbul’un topraklarından fışkıran , gökyüzünden akan , denizinden çıkan hep sevdayken vurulmuş Galata Kulesi Kız Kulesi’ne... Zerafetine , ihtişamına hayran kalmış...
Bakmayın Kız Kulesi nin aldırmaz tavırlarına, her ne kadar ilgilenmiyormuş gibi gözükse de o da vurulmuş Galata Kulesi ne. Lakin Kız Kulesi’nin ünü fazla olduğundan , endamlı olduğundan , alımlı olduğundan herkesin gönlü varmış onda... Ve Kız Kulesi de bundandır gözü yükseklerdeymiş...
Galata Kulesi bunu bildiği halde asırlardır gözlerinin içine bakmış sevdiğinin ve sevmiş hep sevmiş... Bu büyük sevda uğruna kaç kez ıslanmış İstanbul’un delicesine yağan yağmurunda...
Sonunda Kız Kulesi de sevdiğini söylemiş Galata Kulesi’ne... İstanbul’un uykuda olduğu zamanlar fısıldaşır dururlarmış. Öyle gizli konuşurlarmış ki dalgaların sesi örtermiş seslerini... Çünkü martıların konuştuklarını duymalarını istemezlermiş. Galata Kulesi sevdiceğine şiirler yazar , yürek çalkalayan şarkılar söylermiş. Kız Kulesi de yunuslarla gönderirmiş selamını...
Ama gel gör ki koskoca bir Boğaz varmış hep aralarında... Ve bu Boğaz Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin birleşmelerine hiç izin vermezmiş...
Onlar da asırlar boyunca yaptıkları gibi bakışmalarla , geceleri konuşmalarla , yunuslar aracılığıyla selam göndermelerle yetinirlermiş...
Hikayesini bilir misiniz dedim ya Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin...
İşte ben bir Kız Kulesi...
İstanbul’un uyuyan prensesi...
Ve sen Galata Kulesi...
Bu dünyada bir deli aşık yani...
ve şimdiye gelelim..
Vapurdayız. Ahmet omuzumu dürterek,
- Altan, Kız Kulesi?ni görüyormusun?
- Evet... Çok güzel. Aslında İstanbul çok güzel bir şehir.
- İstanbul?dan etkilendiğine göre, anlatacağım öyküden de çok etkileneceksin. Dinle bak şimdi, dedi ve öyküyü anlatmaya başladı.
-İstanbul?da gökyüzü daha masmaviyken, Halicinde yakamoz eksik olmuyorken, boğazın soluğu insanı sarhoş ediyorken daha; yani aşk varken henüz, topraktan fışkıran, gökyüzünden akan, denizden çıkan hep sevdaymış.
-Ya şimdi, şimdi böylemi peki?
-Dur acele etme de dinle... Her şey çok güzelmiş, ama bir gün mavisi terk etmiş gökyüzünü, Haliç?te yakmozlar öldürmüş kendini, motor dumanı boğazı boğmuş, aşk da Gülhane?de meşeden bir sandığa
kitlemiş kendini, küskün.
-Yani şimdilerde adına aşk denilen şey, ?aşk? değil, öyle mi?
-Evet, öyle ne yazık ki. Ama yine de birbirlerine bağlı bir çift kalmış İstanbul?da.
-Kimlermiş onlar?
-Galata Kulesi ile Kız Kulesi.
Seviyorlarmış birbirlerini hâlâ. Her şey yarım kalsa da, aşk meşe sandığa
kitlese de kendini. İstanbul?un derin uykuda olduğu gecelerde fısıldaşır dururlarmış birbirlerine.
Fısıltılar öyle sessiz, öyle derindenmiş ki, dalgaların sesi örtermiş seslerini. Çünkü martıların,
Kaynakwh webhatti.com:
konuştuklarını duymalarını istemezlermiş. Galata Kulesi boyuna şiirler dizer, yürek çalkalayan şarkılar söylermiş Kız Kulesi?ne.
Kız Kulesi yunuslarlagönderirmiş selamını.
Galata Kulesi sormuş:
- Ey Kız Kulesi, neden bu kadar güzelsin?
Kız Kulesi yanıt vermiş:
- Senin beni sevmen için.
Galata Kulesi sormuş:
- Ey Kız Kulesi, peki sen beni seviyormusun?
Kız Kulesi?nden ses yok. Bir kez daha sormuş kederli bir sesle:
- Ey Kız Kulesi beni seviyormusun?
Kız Kulesi üzgün:
- Evet... Evet, çok ama...
- Ama?..
- Aşk meşe sandıkta, bıraktı giti bizi. Deniz kirlendi. Gökyüzü karardı. O olmadan nasıl?.. demiş.
Galata Kulesi çok kederlenmiş bu işe. Artık şiirlerinden, şarkılarından keder akıyormuş. Kız Kulesi
ğlıyor, yüreğini dalgalara dövdürüyormuş. Yunusları bile görmez olmuş gözü.
- Bir başkası mı varmış yoksa?
- Hayır, bu keder ikisinde de varmış. Çünkü aşkın meşe sandığa kendisini hapsetmesiyle, birbirlerine Kaynakwh webhatti.com:
karşı duydukları sonsuz sevginin anlamını yitireceğinden korkuyorlarmış. İkisi de üzgün, ama umutlu,
anlaşmışlar birlikte. Sevgimiz temiz kalmalı, denizin pisliği, gökyüzünün dumanı kirletmemeli
sevdamızı, diye. İşte o gün bu gündür bekler durur Galata Kulesi ile Kız Kulesi. Heyecanla bekler ikisi de aşkın meşe sandıktan çıkarak doğayı yeniden kucaklamasını.
ALINTI:
http://www.webhatti.com/genel-sohbet/337168-kiz-kulesi-ve-galata-kulesinin-aski.html
İstanbul , masallardaki kaf dağı...
İstanbul , aşkların , aşıkların kenti...
İstanbul , sarhoşların meyhanesi...
Ve İstanbul’u onun varlığıyla İstanbul yapan , gizemini taşıyan , alımlı , sevdalı , denizin ortasında , bir başına , yalnız , kendi kendine yeten , İstanbul’un uyurgezer kızı... Ulaşılmaz Kız Kulesi...
Ve rüyalar aleminden gerçeğe kanatlarıyla akmış , Haliç’ten Boğaz’a doğru usul usul süzülen , var olduğundan bu yana dimdik ayakta İstanbul’u seyreden Galata Kulesi...
Galata Kulesi’nin Kız Kulesi’ne aşkını bilir misiniz?
İstanbul’un topraklarından fışkıran , gökyüzünden akan , denizinden çıkan hep sevdayken vurulmuş Galata Kulesi Kız Kulesi’ne... Zerafetine , ihtişamına hayran kalmış...
Bakmayın Kız Kulesi nin aldırmaz tavırlarına, her ne kadar ilgilenmiyormuş gibi gözükse de o da vurulmuş Galata Kulesi ne. Lakin Kız Kulesi’nin ünü fazla olduğundan , endamlı olduğundan , alımlı olduğundan herkesin gönlü varmış onda... Ve Kız Kulesi de bundandır gözü yükseklerdeymiş...
Galata Kulesi bunu bildiği halde asırlardır gözlerinin içine bakmış sevdiğinin ve sevmiş hep sevmiş... Bu büyük sevda uğruna kaç kez ıslanmış İstanbul’un delicesine yağan yağmurunda...
Sonunda Kız Kulesi de sevdiğini söylemiş Galata Kulesi’ne... İstanbul’un uykuda olduğu zamanlar fısıldaşır dururlarmış. Öyle gizli konuşurlarmış ki dalgaların sesi örtermiş seslerini... Çünkü martıların konuştuklarını duymalarını istemezlermiş. Galata Kulesi sevdiceğine şiirler yazar , yürek çalkalayan şarkılar söylermiş. Kız Kulesi de yunuslarla gönderirmiş selamını...
Ama gel gör ki koskoca bir Boğaz varmış hep aralarında... Ve bu Boğaz Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin birleşmelerine hiç izin vermezmiş...
Onlar da asırlar boyunca yaptıkları gibi bakışmalarla , geceleri konuşmalarla , yunuslar aracılığıyla selam göndermelerle yetinirlermiş...
Hikayesini bilir misiniz dedim ya Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin...
İşte ben bir Kız Kulesi...
İstanbul’un uyuyan prensesi...
Ve sen Galata Kulesi...
Bu dünyada bir deli aşık yani...
ve şimdiye gelelim..
Vapurdayız. Ahmet omuzumu dürterek,
- Altan, Kız Kulesi?ni görüyormusun?
- Evet... Çok güzel. Aslında İstanbul çok güzel bir şehir.
- İstanbul?dan etkilendiğine göre, anlatacağım öyküden de çok etkileneceksin. Dinle bak şimdi, dedi ve öyküyü anlatmaya başladı.
-İstanbul?da gökyüzü daha masmaviyken, Halicinde yakamoz eksik olmuyorken, boğazın soluğu insanı sarhoş ediyorken daha; yani aşk varken henüz, topraktan fışkıran, gökyüzünden akan, denizden çıkan hep sevdaymış.
-Ya şimdi, şimdi böylemi peki?
-Dur acele etme de dinle... Her şey çok güzelmiş, ama bir gün mavisi terk etmiş gökyüzünü, Haliç?te yakmozlar öldürmüş kendini, motor dumanı boğazı boğmuş, aşk da Gülhane?de meşeden bir sandığa
kitlemiş kendini, küskün.
-Yani şimdilerde adına aşk denilen şey, ?aşk? değil, öyle mi?
-Evet, öyle ne yazık ki. Ama yine de birbirlerine bağlı bir çift kalmış İstanbul?da.
-Kimlermiş onlar?
-Galata Kulesi ile Kız Kulesi.
Seviyorlarmış birbirlerini hâlâ. Her şey yarım kalsa da, aşk meşe sandığa
kitlese de kendini. İstanbul?un derin uykuda olduğu gecelerde fısıldaşır dururlarmış birbirlerine.
Fısıltılar öyle sessiz, öyle derindenmiş ki, dalgaların sesi örtermiş seslerini. Çünkü martıların,
Kaynakwh webhatti.com:
konuştuklarını duymalarını istemezlermiş. Galata Kulesi boyuna şiirler dizer, yürek çalkalayan şarkılar söylermiş Kız Kulesi?ne.
Kız Kulesi yunuslarlagönderirmiş selamını.
Galata Kulesi sormuş:
- Ey Kız Kulesi, neden bu kadar güzelsin?
Kız Kulesi yanıt vermiş:
- Senin beni sevmen için.
Galata Kulesi sormuş:
- Ey Kız Kulesi, peki sen beni seviyormusun?
Kız Kulesi?nden ses yok. Bir kez daha sormuş kederli bir sesle:
- Ey Kız Kulesi beni seviyormusun?
Kız Kulesi üzgün:
- Evet... Evet, çok ama...
- Ama?..
- Aşk meşe sandıkta, bıraktı giti bizi. Deniz kirlendi. Gökyüzü karardı. O olmadan nasıl?.. demiş.
Galata Kulesi çok kederlenmiş bu işe. Artık şiirlerinden, şarkılarından keder akıyormuş. Kız Kulesi
ğlıyor, yüreğini dalgalara dövdürüyormuş. Yunusları bile görmez olmuş gözü.
- Bir başkası mı varmış yoksa?
- Hayır, bu keder ikisinde de varmış. Çünkü aşkın meşe sandığa kendisini hapsetmesiyle, birbirlerine Kaynakwh webhatti.com:
karşı duydukları sonsuz sevginin anlamını yitireceğinden korkuyorlarmış. İkisi de üzgün, ama umutlu,
anlaşmışlar birlikte. Sevgimiz temiz kalmalı, denizin pisliği, gökyüzünün dumanı kirletmemeli
sevdamızı, diye. İşte o gün bu gündür bekler durur Galata Kulesi ile Kız Kulesi. Heyecanla bekler ikisi de aşkın meşe sandıktan çıkarak doğayı yeniden kucaklamasını.
ALINTI:
http://www.webhatti.com/genel-sohbet/337168-kiz-kulesi-ve-galata-kulesinin-aski.html
6 Kasım 2010 Cumartesi
4 Kasım 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)